Sofuzâde Seyyid Hasan Hulûsi Efendi, Mecma’u’l-Âdab isimli eserinde kocanın karısına karşı davranışlarında uyması gereken adabı anlatırken şu noktaya da dikkat çeker: “Erkek, ev işlerinde hanımına yardım etmelidir. Nitekim
Bir hadis-i şerifte: ‘Bir kimsenin, karısına evde yardım etmesi Allah’ın gazabını kaldırır. Hayırlarını ve derecesini arttırır. Evinde hizmet görüp, bundan utanmayan kimsenin adı şehitler defterine kaydedilir. Gece ve gündüz Cenab-ı Hak ona şehit sevabı ihsan eder. Her bir adımı başına bir hac ve bir umre sevabı verilir ve vücudunda bulunan tüylerin sayısınca cennette ona bir şehir ihsan olunur’ buyrulur. Efendimiz (s.a.v) diğer bir hadisle de ev işlerinde karısına yardım edenlere Allah Teala’nın peygamberlerden Eyüp (a.s), Davut (a.s), Yakup (a.s) ve İsa’nın (a.s) sevapları kadar sevap ihsan edeceğini haber verir.” (Camiu’s-Sagir, Mefatih-ül-Cinan)
Halis hocam selamlar. Yukardaki metnin Hadis olup olmadığını teyit eder misiniz? Selam ve muhabbetlerimle. [İsim mahfuz]
*******
Ve aleyküm selam değerli hocam.
Hadis diye zikredilen metnin Kütüb-i Sitte veya Tis‘a'da geçtiğini-geçeceğini zannetmiyorum. Hadis usûli ıstılâhınca mütevater veya meşhur olmayabilir. Ama nakledilen kelâmda, mefhum olarak hadis olmamasını gerektirecek aykırılıkta bir mana da söz konusu değil. Kaynak olarak zikri geçen eserlere (Câmiu’s-Sağîr ve Mefâtîhu’l-Cinân ) bakma imkânım, fırsatım olmadı. Ama Mecmau'l-Âdâb'da da mevcut. Ahkâm hadisi olmadığına göre, haliyle tevatür ve şöhret derecesi aranmaz. Neticede hadisin muhteviyatında anlatılanlar, nasihatle-âdapla ilgili hususlar... Yani şeriatın hukuk yönünü değil ahlâk cihetini alâkadâr eden bir mesele. Dolayısiyle nakledilen bu söz için, doğrudan hadis değildir diyemeyiz. Hadis metinlerinin tamamı da zaten lafız itibariyle Rasûl-i Ekrem’e (s.a.v.) ait olmayabilir, olması da gerekmez.
Malumunuz; İslâm hukukunda hanım, aile içinde evdeki hizmetleri görmekle mükellef değildir. Çocuğun bakım ve emzirme işi dâhil, hemen bütün hizmetleri İslâm’da kadın ahlâken / diyâneten görür, ifa eder. Yapmazsa hukuken bir sorumluluk mevzu-i bahs değildir. Onun içindir ki, biz mü’minler için her sahada üsve-i hasene (güzel bir örnek / numûne-i imtisâl) olan Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), evde hanımlarına hep yardımcı olmuştur. Hatta yırtığını-söküğünü yamayıp dikme işine varıncaya kadar…
Gösterilen kaynaklara gelince…
“Câmuiu’s-Sağîr”, İmam Süyûtî’nin (rh) eseridir. Sıhhati hakkında münakaşa götürmez.
“Mefâtîhu’l-Cinân ve mesâbîhu’l-Cenân” (Cennetlerin anahtarları gönüllerin kandilleri) isimli eser de, Seyyid Ali Zâde’ye (h.573 / m.1177) aittir. İmâmzâde Vâiz Rüknü’l-İslâm Muhammed b. Ebî Bekr’in, “Şir‘atü’l-İslâm”ına yapılmış bir şerhtir. Sağlamdır. İslâm âdap ve usûlü noktasında kaynak eserlerdendir. İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretleri Mektubat’ında bu eserden iktibasta bulunmuştur. [Bkz. c. 1, m., 265]
“Mecmau’l-Âdab” hakkında ise her ne kadar ileri-geri konuşanlar olsa da, kendi alanında okunup faydalanılabilecek eserlerden biri olduğu muhakkaktır.Hadis için bkz.https://docs.google.com/viewer?url=http://goo.gl/ZJtb4is. 207
Ayrıca benzer meseleyle ilgili olarak bkz. http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache%3AcsQs3OszltIJ%3Awww.halisece.com%2Fsorulara-cevaplar%2F2497-hocam-kizmayin-merak-ediyorum.html+&cd=1&hl=en&ct=clnk&gl=tr
***
Okurla facebook’ta aramızda geçen muhavere:
- Yenge evde yemek yapmadığında veya birkaç gün yapmazsa nasıl bir muamele görür? Açıklama için teşekkürler. Ederler konusunda şüphem yok. Şüphem, kaynak olarak gösterdikleri kitaplarda böyle bir hadisin var olup olmadığı. Muhabbetlerimle.
- Hocam zikri geçen eserler hemen elimin altında değil. Bakma imkânım yok. Ama meselenin özü ve özeti anlattığımız gibidir. Şüphen olmasın.
- Muhterem hocam acelesi yok. Müsait olduğunuzda. Beni şüphelendiren şey erkeğin evde yapması gereken şey değil, metinde mükâfat olarak vaadedilenlerin gerçekten öyle olup olmadığı. İnternette böyle çok kaynaksız ve uydurma metinler dolaşabiliyor.
- İnternetin durumu malum... O metni sen de kontrol edebilirsin. İllâ ki benim yapmam gerekmez. Ben meselenin hukukî ve ahlâkî yönünü koydum ortaya... Ayrıca hadiste anlatılanların da, hadis tekniği açısından ve İslâm ahlâkı perspektifinden usûle aykırı olmadığını belirttim.
- Ben malumunuz Kırgızistan'dayım o eserleri burada bulabilir miyim bilmem.
- Anladım hocam. Ben sizin Kütahya'da olduğunuzu düşündüm. Ama dediğim gibi, orada geçen ifadelerin, müjdelerin hiçbiri İslâmî usûl açısından anormal şeyler değil. Ben iftara geçiyorum. Hayırlı akşamlar...
- Burada yatsı olalı bir buçuk saat oldu. Allah kabul eylesin.
- Hocam, yemekten sonraki yaptığım araştırmalarda, Mecmâu'l-Âdab'a bakma fırsatım oldu, orada bu hadisin metniyle karşılaştım. Diğer iki esere bakamadım. Ancak sizin, “metinde mükâfat olarak va‘dedilenlerin gerçekten öyle olup olmadığı” şekk cümleniz üzerinde mülâhaza ederken, Cenab-ı Hakk’ın Cennet’te mü’minlere vereceği mükâfatı nazar-ı dikkate almaya çalıştım. Ve bu perspektiften baktığımızda, ‘va‘dedilenler’in çok normal olduğunu gördüm. Öyle ya; Cehennem’den en son kurtulup çıkan mü’mine bile, asgarî bu dünyanın 10 katı mülk verildiğine / verileceğine göre, bunların mukabili de böylesine rızâ-yı ilahiye muvafık amellerin büyük ecirleri olacaktır mutlaka... Hoş, elbette ki Rabbimizin rahmeti sonsuzdur; dilerse dilediğine hiç karşılıksız olarak da verir. O bahs-i diğer… Ama bu noktada tabiri caizse, Mevla-yi Zû’l-Celâl, kulunu mükâfatlandırmak için âdeta bahaneler yaratıyor. Bilmem anlatabildim mi?
Hâsılı; Mev’iza, Siyer ve Menâkıb’a dair eserlerde verileceği beyan olunan bu devleti-nimeti, mevcut aklımızla-mantığımızla-mülâhazamızla düşünüp değerlendirmeye kalkışırsak, -hâşâ- mubâlağalı (abartılı) gibi görebiliriz. Oysa Cennet ve nimetleri için Mevlâmızın beyanı malum; aklımızın havsalamızın almayacağı denli büyük, yüce ve âdeta sınırsız!
Son sözü dilerseniz Ziya Paşa’ya bırakalım:
İdrâk-i meâlî bu küçük akla gerekmez
Zira bu terâzi bu kadar sıkleti çekmez