Sayın hocam iyi günler. Ben sizleree bazı şeyler sormak istiyorum: Hocam melekler cinler cisimdir. Herkese lazım olan iman isimli kitapta okumuştum. Yani hocam ozaman meleklerin cinlerin maddi bir varlığı var mıdır, melekler madde midir? "nur"  dediğimiz şey madde ve cisim midir? Hocam son olarak; bizim çok huzursuz bir aile ortamımızmız var. Nerdeyse hergün kavga gürültü oluyor. Hocam, annemle babam anlaşamıyor. Bizim ailecek yaşantımızın iyiye dönnmesi için,hangi duaları okuyabilirim? Saygılarımla.. y.atay büktel – gmail

*******

Selamün aleyküm. Size de iyi günler ‘sayın’ kardeşim.

A- Her şey bitti de, ‘cinlere cisim denilip denilememesi’ne mi kaldı iş?

Cisim ne demektir?

Cisim: Yer kaplayan, eni-boyu-yüksekliği olan şey; yani nesne, madde, beden, gövde, vücut demek değil midir?

Peki, cinler ve melekler boşlukta yer kaplıyor mu? Hayır!

Üç boyutları var mı? Hayır.

Nesneleri, maddeleri mevcut olup bir bedene sahip midirler? Hiç birisi değil.

O halde bunlara cisim demek yerine ‘ruhanî varlıklar’ demek daha doğru bir ifade olmaz mı?

Bu sorunun düz mantıkla kısaca cevabı bu olsa gerek. Bununla beraber mecâzen aksi yöndeki bir ifade de haliyle kullanılabilir.

Mesela ‘Cinler, cisimleri çok lâtif ve görünmez olan mahlûklardırdesek yanlış mı olur? Çünkü onlar da temessül ve tecessüm edebilmekte, böylece icabında bazı insanlara gözükebilmektedirler. Maamafih meseleyi vaktimizin ve sabrımızın müsaadesi nisbetinde ele alabiliriz. Şöyle ki:

İslâmî kaynaklara göre yaratılışın aslı madde veya cisim değildir. Allah Teâla kâi­natı mertebe-mertebe varetmiş, her mertebedeki varlık­lara belli bir fonksiyon yüklemiştir. Varlıkların aslı hiç şüphesiz Al­lah'tan olup, mahza nûr’dur. İlk yarattığı da Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) nûrudur.

İnsanın bir şeyi muhayyile­sinden geçirmesi hayal etmesi o şeyin maddesidir; sonra bu şey bir irade ve gerekli faaliyet sonucu bir kelime, bir fiil olarak ortaya çıkar. Bu fiil kendiliğinden olmadığı gibi; özü, taşıdığı mânâ, maddesi hayal, cismi ise dışta büründüğü şekildir.

Kâinattaki varlıkların asılları bir 'nûr' halindedir, bu nûrun / ışığın 'yokluk karanlığı'nda yansıması bir madde olarak 'âlem-i şehadet'e çık­ması, bir kimlik giymesidir.

İşte, kâinatta cisimsiz yalnız nûrdan varlık­lar olduğu gibi, cisimli varlıklar da vardır. Belli bir hiyerarşik düzen içinde bulunan yaratıklar, en üstte sâde nûrlu varlıklarla başlayarak merhale-merhale / aşama-aşama iner ve en altta biçim ve ağırlığı da olan Âlem-i Şehadet'e (görünür âleme) uzanır. En altta insanın duyularına hitap eden, yani beş duyuyla idrâk edilebilen cismânî yaratıklar vardır.

İslâm’ın kâinatla ilgili verdiği bilgilerde en üstte bulunan nûrlu varlık­lar melekler'dir. Nûr'dan sonra, bu nûru geçirme dere­celerine göre, diğer yaratıkların dört unsurdan (anâsır-ı erbaa) tekevvün ve teşekkül ettiği (oluştuğu) kabul edilir:

Su, hava, ateş, toprak.

Su, halk meselesinde varlığın bir bakıma te­melidir ve yeryüzünde varlık sebebidir. Hayatı olan her şey sudan yaratılmıştır. Hava görünmezse de sezilir, dolayısiyle ‘ruh’ ile yakından irtibatlıdır. Yeryüzündeki var­lık tasnifini / kategorilerini oluşturan madenler, bitkiler ve hay­vanların yanısıra, insan da topraktan varedilmiştir; bunlara karşılık Cinnlerse ateşten yaratılmıştır. [Bkz. Hıcr suresi, 27, Rahmân suresi,  15, Hac suresi,  5, Rum suresi, 20]

Dilerseniz bu noktayı biraz daha açalım.

Kur’an-ı Kerim’de bütün canlıların sudan yaratıldığı açıkça ifade edilmiştir. İlgili ayetlerin meali şöyledir:

Hayatı olan/canlı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmayacaklar mı?” [Enbiya suresi, 30]

Allah her canlıyı sudan yarattı. Kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayaküstünde yürür, kimi dört ayaküstünde yürür. Allah dilediğini yaratır. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.” [Nûr suresi, 45]

 “Allah insanı kiremit gibi pişmiş çamurdan yarattı. Cinni ise hâlis ateşten yarattı.” [Rahmân, 14, 15]

Allah Teala’nın kelâmında elbette bir tenakuz (çelişki) olmaz, olamaz. Bunun en veciz ifadesi şöyledir: “Canlı olan her şeyin sudan yaratıldığı”nı beyan eden ayetlerde belirtilen husus, bir umumî yaklaşımdır; hayatları boyunca en fazla yararlandıkları, en çok muhtaç oldukları unsur su olan canlılar için kullanılmış bir ifadedir.

Cinlerin ve meleklerin sudan yaratılmadıkları gerçeği de, bunların, Kur’an-ı Kerim’in umumî ifadesinin dışında olduklarını göstermektedir. Nûr suresindeki ayetteki canlıların tasviri, yeryüzünde yaşayan ve gözle görünen canlıları ön plana çıkarmaktadır. Bu mevzuyu daha geniş bir şekilde ele alan büyük müfessir Fahr-i Râzi'nin (rh.) muhtemel sorusu ve verdiği cevabı şöyledir:

Bir kimse şöyle diyebilir:

- "Cenâb-ı Hak, ‘Cânn'ı da, daha önce çok zehirleyici ateşten yarattık’ [Hıcr suresi, 27] buyurmuş; hadiste de, "Allah Teâlâ, melekleri nûrdan yaratmıştır" ifadesi yer almışken. Hz. İsa (a.s) hakkında,"Hani benim iznimle bir kuş suretinin benzerini tasarlıyordun, içine üfürüyordun da benim iznimle bir kuş oluveriyordu" [Maide suresi, 110] buyurmuş… Hz. Adem (a.s) hakkında da, "Allah Onu, topraktan yarattı" [Al-i İmran suresi, 59] buyurmuşken, daha nasıl, ‘Biz her canlıyı sudan yarattık" diyebilmiştir?"

CevapAyet-i kerimenin lafzı her ne kadar umumi ise de, ancak ne var ki burada, ayetin bu umumiliğini tahsis edecek karineler mevcuttur. Çünkü, delilin maksada daha yakın olabilmesi için mutlaka, görülür ve hissedilir cinsten olması gerekir. İşte bu izahla, melekler, cinler, Hz. Adem ve Hz. İsa'nın durumu ayetin bu umumi ifadesinin dışında kalır. Çünkü o kâfirler, bunlardan hiçbirini görmemişlerdir. [Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, Enbiya suresi, 30. ayetin tefsiri]

Bu mevzuda, Elmalılı Hamdi Efendi merhumdan da bir miktar nakilde bulunmak, herhalde yerinde olacaktır:

Cinn hakkında iki türlü kavil (söz-görüş) vardır:

Birincisi, cinn mutlaka duyuların tamamından giz­li olan ruhî varlıklardır ki, ins karşılığıdır. Bu suretle melâike ve şeytanlar da cinn sınıfına girer. Bu bakım­dan, meleklerle cinler arasında umumi ve hususi (genel ve özel) mutlaklık sözkonusudur; binaenaleyh her melek cindir, her cin melek de­ğildir.

İkincisi, cinn ruhî varlıkların bir kısmı için kulla­nılır. Ruhî varlıklar (maddî, yani cismî olmayan var­lıklar kastediliyor) üç kısımdır:

1. Hayırlı olanlardır ki, meleklerdir.

2. Şerrli olanlardır ki, şeytanlardır.

3. Hem şerrli, hem hayırlı olabilecek özellik arzedenlerdir ki, başka manasıyla cinlerdir.

İns, bir insanın özellikle yakınlık duyup, arkadaş­lıkta bulunduğu dost ve yoldaşıdır ki, ‘enîs' demek gi­bidir. Beşer cinsine insan veya ins denmesi de bu ilgi dolayısıyladır. Ama insanın veya bir kısım insanların yakınlıklarından uzak ve gözlerinden gizli, yabancı ve perde arkasında hareket eden varlıklara da ins kar­şılığı olarak cinn denilir. Bu yönüyle cinn, yukarıda açıklanan üç varlık türünün yanısıra, bir kısım insan­lar için de kullanılır. Böylesi insanlar, diğerlerine oran­la cinnlere daha yakın olurlar, İns ve cinn'e Kur'an'da sekaleyn denir. Bu da, bazı cinlerin insanlar gibi ağır­lıklı bulunduklarını gösterir. Oysa, yalnız ruhî varlıklar ağırlıktan yoksundurlar. Bu bakımdan sekaleyn, biri ruh ve akıl sahibi olup kesif cisim halindeki ünsiyet içinde ve görünen, biri de, ünsiyetin dışında ve gizli bulunan olmak üzere, iki eşit ağırlıktaki varlıklar için kullanılmış olmaktadır. İşte, bundan dolayı, özellikle gizli ve yer altı hücrelerinde hareket eden insanlara da sözcük anlamıyla cinn denilebilir” [Hak Dini Kur'an Dili, s. 2031]

B- Ailede sükûnet ve huzurun temini için hem kavlî hem de fiilî duadan geri kalmamak lazım. Her zaman, özellikle de mübarek yer ve zamanlarda, duaların kabule karin olduğu vakitlerde, ibadet ve tâtlerimizin akabinde Rabbimize iltica etmeli; sıhhat-afiyet, huzur-sükûn dilemeli, iki cihanda saadet ve selamet niyaz etmeliyiz. Bunun için de hususi bir dua aramamıza gerek yok. Fakat yapacağımız dualar Mevlâmızın kelâmından, Rasûlünün kavlinden, Evliyâullahın tertibi olan metinlerden oluşursa daha makbul, tesiri de daha sür’atli olur. Yeter ki ibadet-tâat, zikir ve fikrimizde samimi olalım. Hayatımızda ölçümüz İslâmî esaslar olsun. Dinimizin âdâb-ı muaşeretine de riayet edelim. Ölçü bunlar olduktan sonra, o ailede, toplumda, hatta millette huzursuzluk söz konusu olmaz.

Ayrıca lütfen aşağıdaki linklere de bkz.

http://halisece.com/sorulara-cevaplar/1136-esimle-kavga-ediyoruz.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1698-yasini-serif.html

http://www.halisece.com/tasavvuf/2602-kaside-i-burde-faydalari-hastalara-okunan-beyitler-ve-okuma-usulu.html 

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/4799-ailede-huzursuzluk-anne-kiz-ve-damat-arasinda-kavga-gurultu.html

Go to top