“Mecusilerin bayramları olan Nevruz ve Mihrican günü şerefine bir şey vermek caiz değildir. Bu günlerin isimlerini söyleyerek veya niyet ederek bir şey hediye etmek haramdır. Eğer bu günlere kıymet vererek yaparsa kâfir olur, çünkü bu günlere müşrikler kıymet vermektedir. Ebül Hafs-ı Kebir diyor ki: Bir kimse Allahü teâlâya elli yıl ibadet etse, sonra bir müşrike, Nevruz günü şerefine yumurta hediye etse kâfir olur. Eğer bir Müslümana hediye eder ve bu güne değer vermezse, âdete uyarak verirse kâfir olmaz. Başka bir gün almadığı bir şeyi, o gün satın alırsa, o güne değer vermişse kâfir olur. Değer vermeyip, yalnız yiyip içmek için almışsa kâfir olmaz. (Dürr-ül-muhtar 5 /481) Bezzaziyye’de, ‘Nevruz günü, Mecusilerin bayramıdır. O gün, Mecusilerin yanına gidip, onların yaptıklarını yapmak küfürdür’ diyor.”

Yukarıda NEVRUZ konusunda anlatılanları ve günümüz uygulamalarına göre fikhi açıklamalarınızı bekliyoruz. Selam ve Muhabbetlerimle… İsim mahfuz

*******

Ve aleyküm selam hocam;

Kopyaladığınız yerde verilen bilgilerin kaynağı sağlam olmakla birlikte, söz konusu mesele hayli ince ve hassas bir meseledir. O bakımdan biz bu ve benzeri hususlarda, Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) “İtikadda müçtehitlerdensin” diye müjdelediği, Silsile-i aliyye’nin 23’üncü halkası İkinci Bin Yıl’ın Müceddidi İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretlerine kulak vermemiz daha doğru ve daha isabetli olur. Nitekim onların kıstasları istikametinde kaleme aldığımız bir yazımızda, Nevruz ve Mihrican’ı anlatıp değerlendirmiş idik. Bu günlerde sitemiz problemli. Ama Google adresinden yazının hem linkini veriyor, hem de kopyalıyorum.

Bilgi ve ilginize…

Nevrûz ve Nevruz Kutlamaları!!!!

“Nevrûz ve Nevruz Kutlamaları!!!!

Halis ECE tarafından yazıldı.

Mevsim itibariyle baharın başlangıcına rastlayan nevruz ve buna yakın günlerin, hemen bütün eski takvim sistemlerinde ehemmiyet arz ettiği bilinmektedir. Ayrıca 21 Mart, gece ile gündüzün birbirlerine eşit denecek kadar yakın oldukları günlerdendir.

Evliyâ Çelebi merhum, Erzurum’dan bahsederken şöyle diyor:

“... Bir kerre bir kedi bir damdan bir dama pertâb iderken (atlarken) muallakta donup kalır. Sekiz aydan Nevrûz-i Harzemşâhî (ilkbahar) geldikte mezkür kedinin donu çözülüp ‘mırnav’ deyüp yere düşer. Meşhûr latîfe-i darb–ı meseldir.”

Evliya Çelebi merhûmun Nevrûz-i Harzemşâhî dediği tarih, muhtemelen Nevrûz-i Selçûkî olacaktır. Çünkü Celâleddin Harzemşâhî değil, Celâleddîn-i Selçûkî zamanında tertiplenen Celâlî takviminin ilk günü Nevrûz’a denk getirilmiş ve yıl başlangıcı olmuştur. Nitekim Ahmed Cevdet Paşa merhum, bu hususu şöyle anlatmaktadır:

Hicrî 465 (m. 1072-73) senesinde Celâleddîn-i Selçûkî zamanında servet çoğalıp, hikemî ilimler de pek çok terakkî ederek, bazı yeniliklere girişildiği sırada rasat işine de itina olunup, 467 (m. 1074-75) senesinde meşhur Nizâmü’l-Mülk’ün topladığı hey’etçilerin kararıyla, güneşin hamel (koç) burcuna nakli günü Nevrûz (yeni gün, yeni yıl başı) sayıldı ve 468 senesi yeni nevrûzun mebdei (başlangıcı) itibar edildi. Bununla da iktifa edilmeyerek Ömer Hayyam, Ebu’l-Muzaffer, Meymûn-i Vâsıtî ve Muhammed Hâzım gibi zevât bu işe memur edildiklerinden, 471 (1078-79) senesinden itibaren meydana getirdikleri Şemsî tarihe, ‘Târih-i Celâlî’ adını verdiler. Bunda güneşin hamel burcuna naklettiği nevruzu sene başı itibar eylediler. (Takvîm-i Edvâr, Matbaa-i Ebuzziya, İstanbul 1300 h., s. 49)

***

B E R C E S T E

Seyreyle ser-i sebzimi, gelsin de bahâr!
Hâk-i siyeh içre kalacak dâne miyim ben?

(Lâ edrî)

Beytin mefhûmu: “Bahar gelsin de sen o zaman yeşil başımı seyret! Hiç kara toprak içinde kalacak tâne miyim ben?” demektir.

***

NEVRÛZ NE DEMEKTİR, DİNİMİZİDEKİ YERİ NEDİR?

Nev-rûz, iki kelimeden mürekkep / birleşik Farsça bir isimdir ve “yeni gün” demektir.

Mart ayının yirmi birinci gününde (rumî takvime göre sekiz mart) güneşin koç burcuna girmesi, eski Türkler’de ve İranlılar’da hususi bir gün sayılmış, çeşitli kutlamalar yapılagelmiştir.

İran’ın ateşperest inancından kalma bir hususiyeti olarak nevrûz, gitgide dînî hüviyet kazanmıştır. Ve hâlen Şîîlik’te nevruzun mühim bir yeri vardır.

Türkler’de ise, İslâmiyet’le şereflendikten sonra, Ehl-i Sünnet’e mensup Müslümanlar arasında, bunun yerini dînî bayramlar almıştır.

Zira Rasûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, “Allah Teâlâ size, o iki bayram günlerine (nevruz ve mihricana) karşılık, onlardan daha hayırlı iki bayram gününü (ramazan ve kurban bayramalarını) ihsân etti.” buyurmuşlardır.

Böylece Müslümanlar’ın, ne 21 Mart’taki nevrûz ne de 21 Eylül’deki mihricân kutlamaları (!) ile alâkaları kalmıştır.

***

Hâsılı; yılbaşı kutlamaları (!) gibi, bu günlerin de İslâm’da bir yeri ve değeri yoktur. Bilakis dinî bakımdan büyük mahzurları vardır. Zira gayr-i müslimlere ait âdet-an‘âne ve merâsimlere iştirak ve onları taklitten doğan günahların temizlenmesi ancak cehennem ateşiyle mümkündür. (Bkz. İmâm-ı Rabbânî k.s., el-Mektûbât, 1, 266)

O bakımdan mü’minler, bu gibi “kutlamalar”a iştirak şöyle dursun, yapılanları kalben dahi tasvip etmezler.

***

B E R C E S T E

Öyle sis var ki seçilmez geceden gündüzü
Böyle gamlı senenin böyle olur nevruzu
 
(Lâ edrî)

Tekrar selam ve mukabil muhabbetler…

Fî emânillâh.

*****

Soru 2- Halis hocam;

Tabi ki eskiden mecusilik aktifti ve kullanıyordu. Nevrûz da bilmiyorum ama belki dini huviyetli bir bayramdı veya o zaman henüz Müslüman olmayanların kutladığı gayri Müslim adetlerdi. Bugün gerek Türkiye ve gerekse Asya ülkelerinde belki de hiç bir dini hüviyet katmadan ve ateş yakılsa bile mecusilik niyet ve anlamı katmadan Bahar Bayramı, tabiatın canlanması ve yeşermesi veya bir renkli eğlence niyetiyle resmi ve gayriıresmi kutlanmaktadır. Bu durumda da veya "ameller niyetlere göredir " prensibinde de konuyu yine eski zamanlarda değerlendirildiği gibi mi değerlendirmek gerekir. Bugün bunu Müslüman ülkelerdeki toplumlar da kutluyor.

*******

Cevap 2-

Değerli hocam;

Mecûsiliğin aktif veya pasif olması, söz konusu âdet ve an’ânenin hükmünü değiştirmez. Eğer değiştirecek olsa idi, günümüzde abede-i şems olmadığına nazaren, namazlardaki güneşle ilgili kerahetlerin de olmaması gerekirdi, öyle değil mi? Buna dinî hüviyet katıp katmamak, resmi veya gayr-i resmi kutlamak, meselenin mahiyet ve hükmüne tesir etmez. Hadis-i şerif net: Bunları kaldırıyor, yerlerine İslâmî olanı koyuyor. Buna rağmen farklı isim ve resimler altında bunu hortlatmanın hükmü, o gün ne idiyse bugün de aynıdır.

Kısacası bu noktada söz konusu mantıkla hareket edemeyiz. Mesele fıkıhtaki muâmelât hukukunda cârî bir kısım ölçeklerdeki isim ve kavramların veya gyim-kuşamdaki giysi adlarının değişmesi de değildir.

Bundan önceki cevabımızın başında anlatmaya çalıştık; akâid ve kelâmla alakalı eserlerden (Dürrü’l-Muhtâr, Bezzasziye, Kaadıhân) nakledilen o bilgilerin, İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretlerinin değerlendirmesine uymadığını işaret ettik. Onlar doğrudan mürted sayıyor ve tekfir ediyorlar. Oysa İkinci Bin Yılın Müeddidi (k.s.) bilkülliye tekfir etmiyor. Eğer zerre miktarı da olsa iman götürebilirler ise, cezaları nisbetinde Cehennem’de azap olunduktan sonra kurtulacaklarını ifade ediyor. Gerçi bildiğiniz şeyler ama, bilgilerimizi tazelemek bakımından, sözü fazla uzatmadan şu linke bakmanızı rica edeceğim. Çünkü mevzumuzla direkt ilgili…

http://www.ihyaforum.com/halis-ece/678-gayr-i-muslimlerin-orf-adet-ve-geleneklerine-uymanin-vebali.html

Bu değerlendirmenin üzerinde herhangi bir te’vile gidilemez. Evet, amellerin hükmü niyetlere göredir; kişiye niyetinin karşılığı vardır. Mesele mâlum… Misâllerle lâfı uzatmak istemem. Ama aynı şeyi günahlar, bid’atler mevzuunda düşünemeyiz. Hele hele İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretlerinin sözlerine ne ilavede, ne de tenkısatta bulunabiliriz.

Günümüz dünyasında “Müslüman ülkeler” yok. Sadece Müslümanların azınlık veya çoğunluk olarak yaşadıkları ülkeler var. Ve maalesef pek çokları da bu illetle mâlûl! Dediğiniz gibi kutluyorlar (!). Ancak bir şeyi kalabalıkların, çoğunluğun yapmış ya da yapıyor olması o şeyi meşrûlaştırmaz. Bu noktada çok dikkat etmek gerekir.

Lütfen aşağıdaki linke de bir atf-ı nazar edeniz:

http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:XX-5rCO7KGgJ:www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1274-yilbasi-gecesi-hindi-yenir-mi.html+&cd=1&hl=en&ct=clnk&gl=tr

Selam ve dualarımla…

Go to top