Selamün aleyküm hocam. Acbüzzeneb kemiği hakkında bilgi verebilir miniz? İnsan öldükten sonra bile çürümeyeceği söyleniyor, bunun kaynağı nedir, sağlam mıdır? İlhan Erkin Sarıoğlan - Brooklyn / ABD
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Acbü'z-zeneb ya da acmü’z-zeneb: İnsanın ilk yaratılışında ve öldükten sonraki dirilişinde bedenin özünü oluşturduğu kabul edilen maddedir.
Âlemlere Rahmet Efendimiz (s.a.v.), “ölümünden sonra insanın her şeyinin çürüyüp yok olacağı, ancak acbü'z-zeneb denilen kemiğin bundan müstesna olduğu”nu bildirmiş... “Kıyamet koptuktan sonra ikinci yaratılışın, bu çürümeyen kemikten derlenip toparlanacağı”nı da haber vermiştir. [Bkz. Buhârî, Sahih, İst., 1401, Kitâbu Tefsiru Sûre, 39/3, 78/1; Ayrıca Müslim, Sahih, Fiten, 141-143; Nesâi, Sünen, Cenâiz, 117; İbn Mâce, Sünen, Zühd, 32; İmam Mâlik, Muvatta, Cenâiz, 49]
Acbü'z-zeneb ile ilgili hadis-i şerifleri tahlil ettiğimiz zaman, Haşr (ikinci yaratılış) ile insanın ana rahmindeki tekevvünü-teşekkülü (oluşumu) arasındaki münasebeti tesbit edebiliriz. Günümüzde tıp ilminin vardığı sonuç şudur:
"Sperm ana rahmine düştüğü zaman (ilk oluşum esnasında) ana rahmiyle, insan embriyosu arasında birleştirici bir sap bulunur. Başlangıçta cenin bu sap üzerinde büyür. İşte bu sap, insan embriyosunun kuyruk sokumuna tekabül eden bölgesidir."
Hadis-i şeriflerde acbü'z-zeneb veya acmü’z-zeneb diye ifade edilen kemiğin, yeniden dirilişin çekirdeğini teşkil edeceği bildirilmiştir.
Rasûl-i Ekrem Efendimizin (s.a.v.), "hardal tanesine benzettiği ve insan bedeninin çekirdeği" [İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, İst., 1401, C., 3 S., 28] olarak vasıflandırdığı acbü'z-zeneb, insanoğlunun kendine ait özelliklerini içinde toplamaktadır.
Her insanın parmak izi birbirinden farklı olduğu gibi, acbü'z-zeneb kemiği de farklıdır. Buna genetik şifre isminin verilip verilmeyeceği meselesinde tevakkuf etmekte fayda vardır. Meselenin özü budur.
İnsanın en değer verdiği ve üstünde titrediği ve onu zâyi etmekten korktuğu en kıymetli varlığı ruhudur ve onun misafir olarak içinde bulunduğu emânet olan bedeni ve o bedendeki âzâlarıdır.
Cenâb-ı Hak, canlı ve şuûrlu bir kanun özelliğinde yarattığı ruha ebediyet vasfı vermiştir. Ruh ölümsüzdür. Detaylı bilgi için bkz.
http://www.halisece.com/akaid/122-olum-ve-ruhun-bekasi-mevzuu.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2873-ruh-da-ceset-gibi-yaslanir-mi.html
Ceset istendiği gibi dağılıp toplansın, ruhun istiklâliyet ve devâmına zarar vermez. Ölümle beden elbisesinden soyunan ruhlar, berzâh âleminin muhtelif tabakalarında hayâtiyetlerini devam ettirirler.
Kurutulmuş özlü çamurdan / balçıktan bedenine şekil verilen ve sonra ruh üflenilen ilk insan atamız Hz. Âdem (a.s.), annesiz ve babasız yaratılmıştır. Kur’ân-ı Kerim’de misâli, Hz. Âdem’in yaratılışına benzetilen Hz. İsâ (a.s.) ise, babasız olarak halk edilmiştir. Bunların dışında kalan insanlar, sebepler dâiresinde anne ve babanın izdivacından tevellüd eder. Dişi hücrenin spermle döllenmesi insan bedeninin ilk nüvesini teşkil eder. Hücrelerin çoğalarak önce kan pıhtısına, oradan bir çiğnem ete, oradan da et-kemik ve insan şekline dönüşmesi bir tertiple cereyan eder.
İnsanın ana rahminde bu yaratılış silsilesi muhtelif sûrelerde beyan edilir, ikinci dirilişin de bunun gibi ve bundan daha kolay olduğu dile getirilir.
İkinci dirilişi tasvir eden hadis-i şeriflerde, kuyruk sokumundaki acbü’z-zeneb denilen bir çekirdek üzerinden insan bedeninin tekrar yaratılacağı haber verilir. Zâten acb, bir şeyin en sonu ve zeneb de kuyruk anlamındadır. Lûgatlerde acbü’z-zeneb, kuyruk sokumu olarak tarif edilmektedir. Omurga kemiğinin en sonu kuyruk sokumudur. İşte, kuyruk sokumunda insanın özü-tohumu hükmündeki hücreler üzerinden insan bedeni haşirde yeniden diriltilecektir.
***
Acbü'z-zeneb çürümez
Sadedinde olduğumuz mesele hakkındaki başka bir hadis-i şerif de şöyledir:
“…Sonra Allah gökten bir (hayat) suyu indirir ve bu sayede ölüler, bitkinin yerden bitişi gibi (kabirlerinden) çıkarlar. İnsan cesedi bütünüyle çürüyüp yok olur, ancak acbü'z-zeneb müstesna, insanlar bundan yaratılır.” [Buhari, Sahih, Tefsir, 39/ 3, 78 / I; Müslim, Sahih, Fiten, 141; İbn Mâce, Sünen, Zühd, 32]
Bazı hadislerde ise hem ilk yaratılışın, hem de ikinci yaratılışın maddî özünün bu olduğu belirtilir. Şöyle ki:
“Toprak insanoğlunun ‘acb’ dışındaki bütün cesedini yiyip tüketir. İnsan acb’den yaratılmıştır, tekrar ondan meydana getirilecektir.” [İmam Mâlik, Muvatta', Cenâiz, 48; İmam Ahmed, Müsned, ll, 322, 428; Müslim, Sahih, Fiten, 142; Ebu Davud, Sünen, Sünnet, 24]
Bu ve emsâli hadisler, insan bedenini teşkil eden asıl zerrelerin hem ilk yaratılışın, hem de ikinci dirilişin menşei (kaynağı-esası) olduğunu ifade eder.
“O'nun (Allah'ın) zâtınden başka her şey helâk olacaktır. Hüküm O'nundur ve siz ancak O'na döndürül(üb götürül)eceksiniz.” [Kasas suresi, 88] âyetinin beyân ettiği hakikate binâen acbü’z-zeneb ister çürüsün, isterse çürümesin netice değişmez. Çünkü, Allah’ın ilmi her şeyi kuşatmıştır. O ilmin hâricinde hiçbir şey yoktur ki, mutlak yokluk diye bir şey olsun. Hâricî vücudunu kaybeden eşya, vücud-i ilmîye gider. İlmî vücudu bulunan varlıklar, adem-i hâricî olarak tarif olunur.
Hâsılı acbü’z-zeneb, sadece incir çekirdeği gibi müstakil bir tohum olarak düşünülmemeli... Belki bu, ikinci dirilişte bedeni teşkil edecek olan asıl zerrelerin tamamıdır.
***
Yaratılış ve tekrar diriliş
Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
“Sizin yaratılmanız da tekrar diriltilmeniz de ancak bir tek nefsin (kişinin / insanın) yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir.” [Lokman suresi, 28]
“Kıyametin kopuşu bir göz kırpması kadar veya daha çabuk bir zaman içinde olur. Şüphesiz Allah her şeye Kadir'dir.” [Nahl suresi, 77]
Bu ayetlerden de anlaşılıyor ki; Mevlâmız, insan bedenini acbü’z-zeneb üzerine inşâ edecek ve ruh-beden müşterekliğinde dâimî bir hayatı ihsan edecektir.
Acbü’z-zeneb, gözle görülüp elle tutulabilen küçük bir kemik parçası olarak anlaşılmamalıdır. Nitekim insanın tekrar yaratılışına esas teşkil edecek maddeden bahseden hadislerde acbü’z-zeneb yerine acmü’z-zeneb (kuyruk sokumu civarında nokta gibi pek küçük bir şey, nüve) ifadesi de yer almaktadır. [Bkz. Zemahşerî, el-Fâik, Acb md.; Kurtubî, XV, 58] Buna göre insanın acmü’z-zenebden, yani kendisinin fizyolojik özelliklerini taşıyan ve duyularla idrâk edilemeyen noktaya benzer çok küçük bir parçadan yaratılacağı anlaşılmaktadır. “Hem Rabbin Âdemoğullarının bellerinden zürriyetlerini alıp onları nefislerine (kendilerine) karşı şâhit tutarak, ‘Rabbiniz değil miyim?’ diye şâhit gösterdiği zaman ‘Evet Rabbimizsin, şâhidiz!’ demişlerdi...” [A‘râf suresi,172] âyetindeki “çıkarılan zürriyetler”e, “gözle görülemeyecek zerreler” mânasının verilmesi, bu açıklamayı te’yid etmektedir.
***
S o n u ç
Biyolojinin çağımızda gelişen genetik kısmına ait verileri, adı ister acbü’z-zeneb olsun ister acmü’z-zeneb olsun, insanın maddî varlığının kaynağını teşkil eden unsurların (moleküllerin) toprakta veya başka bir mekânda varlığını devam ettirdiğini bildiren haberleri doğrular mahiyettedir. Zaten acbü’z-zeneble ilgili hadislerin tasvir ettiği ikinci yaratılış, hem oluşum hem de mekân bakımından insanın ana rahmindeki oluşumuna fazlasıyla benzemektedir.
Embriyolojinin verilerine göre sperm ana rahmine düştüğü zaman, orada çekirdeğin toprakta çimlenişi gibi çimlenir ve biter. Bu bitme esnasında ana rahmi ile insan embriyonu arasında birleştirici bir sap bulunur. Bu sap insan embriyonunun kuyruk sokumuna tekabül eden bölgesi ile irtibatlıdır. Başlangıçta insan bu sap üzerinde büyür. Ana rahmindeki döllenme ânı yumurtanın öldüğü andır. İnsanın ölümü de bulunduğu toprağın döllenmesi şeklinde düşünülebilir. Bu, Allah Teâlâ’nın ölüden diri, diriden ölü çıkarmak [Bkz. En‘âm suresi, 95] beyanındaki kudret tecellîsine de muvafıktır. Esasen Kur’ân-ı Kerîm’deki fenâ ve helâk mefhumlarını “mutlak yok oluş (adem-i mutlak)” manasında değil, canlının ölümünden önceki formunun bozularak çeşitli varlık şekillerine dönüşmesi, bunun yanında ölümden önceki varlığına ait bazı özellikleri de koruması tarzında anlamak İslâmî akîdeye ters düşmez. Dolayısıyla hadislerde acbü’z-zeneb veya acmü’z-zeneb diye ifade edilen şeyin çürüyüp yok olmamasını ve yeniden dirilişin nüvesini teşkil edeceğini düşünmek, Allah’tan başka her şeyin fâni olacağı inancıyla mütenakız değildir / çelişmez.
Günümüz 'tıp bilimleri'nde acbü’z-zeneble ilgili bilgi bulunmamakla birlikte, kuyruk sokumu bölgesinde bitkilerin tohumuna benzeyen, noktacık halinde bir teşekkülün veya hücrenin bulunabileceğini söylemek mümkündür. İnsanın ikinci defa yaratılışı, Hz. Îsâ’nın ana rahminde muhtemelen tek hücre ile oluşması gibi, bir tek hücrenin hücre kültüründe çoğalması yoluyla olabilir ve hücre genlerindeki genetik şifre bu yaratılış hâdisesine vesile teşkil ededebilir. [Bkz. TDVİA, ilgili madda]
***
Acbü’z-zeneb ile alakalı son olarak enteresan bir anekdot
Ömer Nasuhi Bilmen merhum Amerikalıları şok etti!
1940’lı yıllarda Amerika’da yaşanan bir olay sonrasında İslâm’ın bu meseleyle ilgili görüşünü öğrenmek üzere Ömer Nasuhi Bilmen’in (rahmetullahi aleyh) kapısını çalan Amerikalı bilim adamları, çıkan sonuç karşısında şok geçirirler!
1940’ların sonuna doğru Amerika’da bir hâdise cereyan ediyor. Zengin bir adamın ölümünden birkaç yıl sonra bir kadın yanında bir çocukla mahkemeye başvuruyor. Çocuğun ölen adamdan olduğunu iddia ediyor.
Ölüden DNA testi yapılamayan bir dönem dünya için… Amerikan hukuk sistemlerinde bu vak’anın bir karşılığını bulamayınca başka sistemlere müracaat ediyorlar. Roma hukukuna bakıyorlar yok. Yunan, Hint, Uzakdoğu’da yok. Bir hey’et Türkiye’ye geliyor.
Amerikalılar İslâm’a göre test yaptı şok oldu
Dönemin İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen merhuma yönlendiriliyorlar. İlk başta anlam veremiyor gelen ekip. Gönülsüz de olsa görüşüyorlar. Bilmen merhum onlara, ölen adamın kemiklerinin durup durmadığını sorduğunda şaşkınlıkları iyice büyüyor... Durduğunu söylüyorlar. Ömer Nasuhi hocaefendi onlara, kuyruk sokumu kemiğinden bir yer tarif ediyor. Tarif ettiği yere çocuğun bir damla kanını damlatmalarını, eğer o kemik kanı emerse çocuğun o adamdan olduğunu aksi olursa kadının yalancı olduğunu ve buna göre hüküm verebileceklerini anlatıyor. Gelen ekip görüşmeden memnun olmaksızın şaşkınlıklarını da yanlarına alıp ülkelerine dönüyorlar.
Bir müftünün böyle bir tıp bilgisine nasıl sahip ve hâkim olabileceğine ihtimâl veremiyorlar. Ekipteki bir doktorun ise kafasını kurcalıyor bu mesele... Müftünün yanlışlığını isbat etmek için mezar açtırılıp adamın bedeni çıkarılıyor. Tarif edilen kemiğin üzerine doktor, önce kendi kanını damlatıyor. Kan akıp gidiyor kemiğin üzerinden... Sonra çocuğun kanını döktüğünde gözleri fal taşı gibi açılıyor. Kemiğin kanı emdiğini gördüğünde hayretini gizleyemiyor.
Görüşmede Ömer Nasûhi merhumun yanında olanlar da ilk duymuş olacaklar ki, hey’et gittikten sonra bu meseleyi nereden bildiğini soruyorlar. Adı geçen kemiğin sadece kendi neslini kabul ettiğini uzun uzun anlatıyor hocaefendi... Oradaki küçük bir parçanın önemine değiniyor. Vücuda ne yaparsanız yapın o kemiği yok edemediğinizi, kıyamete kadar hiçbir gücün de buna muktedir olamayacağını, zira Mahşer'de insanlar o kemik parçasından yeniden diriltileceğini anlatıyor.