Selâmün aleyküm. Hayırlı günler Halis hocam Ben bir soru sormak istiyorum ama biraz uzun bir soru olcak. Olmayacak bir duaya amin demek ne kadar doğru? Mesela bir kimse zamanın geriye alınmasını, örneğin bir kaç sene öncesine dönmeyi isteyen kişi, zamanı o dönmeyi arzuladığı seneye alması için ALLAH'A dua etse günah olur mu ? Ya da Allahın gadabını mı kazanmış olur ? Allah'ın adetullahı gereği- dünya hayatında bu -Allah bir mucize yaratmadığı sürece -mümkün değildir elbet. [....] bu duaya ısrarla devam edilirse Allah'ı gadaplandırmış olur muyuz? Ya da kadere iman etmemiş gibi mi oluruz ? Ol der ve olur ayet-i kerimesi Hz Ali efendimizin " unutma ellerini rabbine açabiliyorsan anlaki o seni dinliyor. O Rabbin öyle bir rabki kabul etmeyeceği duanın ellerini semaya açtırmaz." Birde şu ayet-i kerime " Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz." "Vermek istemeseydi istemeyi vermezdi." "Onun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez." Bu ayet-i kerimeye dayanarak, o kişiye bu isteği veren Hz Allah ise- O kişi zamanı geri alması için Allah'a dua etse Allah'ı gadaplandırmış mı olur ? Ya da kadere iman etmemiş gibi mi olur ? Ya da Allah'tan kendilerine gelen kazâ'ya rızâları olmamış mı olur ? Bu nedenle hüzün ve keder sahibi mi olur? ""Hangi duayı kabul edeceğini; ancak Hak Teala bilir. Biz sadece arzımızı yapar, hükmü ilâhiyi bekleriz."" Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri'nin bu sözüne dayanarak ve Rabbinizin kereminden dileyin, İcabet etsede etmesede ondan isteyin. Çünkü onun kereminden istemek ibadettir. (Abdulkadir Geylani k.s) Peygamberimizin "Dua ettim duam kabul olunmadı deyip acele etmediğiniz müddetçe dualarınız kabul olunur" buyurması Ol der ve olur ayet-i kerîmesine ve bu ve bunun gibi birçok ayet ve hadislere dayanarak, Allah'a zamanı geri alması için dua etmek doğru olur mu? Yoksa kabul olunur inşallah ümidi ile bu duaya devam edilmeli midir ? Ya da bu duayı terk mi etmek gerekir? Mefhumı muahhar- Messenger
*******
Ve aleyküm selam. Hayırlı günler kardeşim;
Kusura bakmayın, sorunuz gözümüzden-dikkatimizden kaçmış. Vâki gecikmeden dolayı özür dileriz. Yoksa herhangi bir kasıt söz konusu değil.
Bilindiği üzere lügatte dua, kısaca dilektir; arzu, istek ve temennidir. Dinî ilimler ıstılâhımızda (literatürde) ise, Allah Teala'dan istenmesi câiz ve tahakkuku mümkün (sünnetullah’a uygun) olan talepler hususunda O’na yalvarma, yakarma, niyaz ve ilticadır.
Dinimizde arzular-istekler yalnızca Cenab-ı Hak'tan dilenir. Çünkü dileğimizi yerine getirebilecek yegâne kudret sahibi, Allah celle celâluhu’dur. Bununla beraber, taleplerimizin kabulü için, başta Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) olmak üzere O’nun vârisleri olan Evliyâullahı, Şeâiri (mukaddesatı) vesîle edinmekte, yani onların yüzü suyu hürmetine, onların esrâr ve envârı için duamı kabul buyur demekte hiçbir mahzur yoktur. Bilakis dualarımızın daha sür’atli kabulüne sebeptir. Nitekim İmam Ebû Yûsuf (rh.) Sünnet’te bu mevzuda (şeâirdeki esrâr hürmetine dua ile alakalı) bir nassa vâkıf olduğunu ve bundan ötürü böyle bir duaya cevaz verdiğini bildirmektedir. Vâkıf olduğu bu nassa göre Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.);
"Allâh'ım! Sen’den Arş’ının izzet noktaları ve Kitab’ının rahmetinin son sınırlan hakkı için... diliyorum." [Bkz. el-Binâye, 9, 382; Zeylaî, Nasbu'r-Râye, 4, 272; Beyhakî (rh.), el-Kebîre, Kitabu'd-Deavât] diye dua etmişlerdir.
Tevessül hakkında geniş bilgi için bkz. http://halisece.com/akaid/211-tevessul-nedir-neyle-ve-kimle-yapilir.html
Duada istenmesi caiz ve sünnetullâha aykırı olmayan her şey Allah Teâla’dan istenir. Çünkü bütün hayırlar / iyilikler O’nun kudreti dâhilindedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
"(Habîbim Ahmed Rasûlüm yâ Muhammed!) De ki: Ey mülkün sahibi Allâh’ım! Dilediğine mülk verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın; dilediğini azîz eder (yükseltir, kıymetli-değerli kılar), dilediğini zelil edersin (hor ve hakir edip alçaltırsın). Hayr (her türlü iyilik) yalnız senin elindedir. Muhakkak ki sen her şey'e kadirsin." [Âli İmrân suresi, 26]
Ancak Allah Teâla’dan istediğimiz dilekler mâkul olmalıdır. Yani Cenab-ı Mevlâ'dan ‘Ey Allah’ım, bana bu dünyada ölümsüzlük ver’ gibi muhâl ve mantık dışı şeyleri dilemek câiz değildir. Dileklerimiz mümkinâttan (imkân dâhilinde, olabilir şeyler) olmalıdır, yani sünnetullah'a / İlâhî kanunlara aykırı bulunmamalıdır. Mesela;
‘Allah’ım, benim için şu evi altına çevir’ gibi bir dilekte bulunmak câiz değildir.
Yine sizin sorunuzda olduğu gibi, ‘Allah Teâla’nın, zamanı geri almasını istemek’ de caiz olmaz.
Evet, Cenab-ı Hakk’ın kudreti sınırsızdır. Her şeye gücü yeter. ‘Zaman’ da ‘mekân’ da aynen bizim gibi O’nun birer mahlûkudur. Onlar hakkında da dilediği gibi tasarruf eder. Hatta dilerse zaman içinde zaman yaratır. Mi’râc’da olduğu gibi… Lakin bütün kâinat ve mahlûkatı için koyduğu kanunlar vardır. Biz buna dinî ilimler ıstılâhında / literatüründe ‘sünnetullah’ diyoruz. İşte her şeyin nizamı, düzeni-disiplini bu kanunlar çerçevesinde yürür. Rabbimizin beyanı ile, “Ne güneşin aya çatması (yetişmesi) yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler.” [Yâsîn suresi, 40] İstisnâî haller yok mudur? Tabii ki vardır, olabilir ve olacaktır da... Kıyameti ve sonrasını düşünün. Ama müstesnalar umumi kaideyi, düzeni bozmaz. Nitekim bu müstesna hallere, gene dinî tabirimizle âyet diyoruz, mûcize diyoruz, keramet diyoruz… Bunlar farklı şeyler.
Ayrıca dua ve niyazlarımızda taleplerimiz-isteklerimiz-dileklerimiz meşrû, yani helâl ve mubah olan şeyler sınıfından olmalıdır. Cenab-ı Mevlâ’dan, ‘bana her gün bir şişe şarap ihsan eyle’ diye gayrimeşru, dinen memnu / yasak olan bir şeyi dilemek de haramdır.
Ve yine dileklerimiz ve bu dileklerimizi dile getirdiğimiz dualarımızda hâlis niyetli olmalı, gönlümüzü Allah'a (c.c.) tam bağlamalı, dileğimizi tevazû içinde sürekli dile getirmeli ve kabulünde de aceleci olmamalıyız.
Hâsılı; "Rabbini, içinden, yalvararak ve korkarak, (fakat) yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret, gâfillerden olma” [A'raf suresi, 205] İlahî ikazını da hiçbir zaman unutmamalıyız.
Detaylar ayrıca için bkz. http://halisece.com/islami-makaleler/3046-dualarin-reddi-ve-musibetlerden-kurtulamamanin-sebepleri.html
***
İ l a v e b i l g i
Soruda dikkatimizden kaçan bazı hususlarla alakalı cevaplar:
a) Sorunuzda itikadî bakımdan mahzur teşkil edecek bazı cümleleri çıkarttık.
b) Olmayacak bir şey için dua etmenin veya buna amin demenin sevap olacak hali yok herhalde; tabii ki vebâl olur, en azından muhâlle / gerçekleşmesi imkânsız olan bir şeyle meşguliyet olur.
c) Elbette ki insan gadab-ı İlahi’yi mucip bir işle Allah’ın gadabını kazanmış olur, muhabbetini kazanacak değil herhalde!
d) Âdetullah gereği dünya hayatında bu mümkün değildir elbet. Ve yine muhakkak ki Allah Teala'nın dilemesi dışında hiçbir şey gerçekleşmez, hatta dalından bir yaprak bile düşmez. Fakat böyle muhâl olan bir işte ısrar ederse kişi, tabii ki Allah Teala'yı gadaplandırmış olur!
e) Bu tavrın, bu tutumun imanla ne alakası var ki, kişi kadere inanmamış olsun… Yaptığı iş, ettiği dua amelle ilgili. İman başka amel başka... Yani yapmaması gereken bir fiili işliyor kul. Binaenaleyh üzerine düşense; bu patavatsızlıktan, bu yanlıştan derhal vaz geçip nedametle, tevbe ve istiğfar ile Rabbine dua ve niyazda bulunmaktır.