merhaba ehl-i sünnet itikadına göre meleklerin peygamberlerine vahiygelir mi?? dört büyük meleğe vahiy gelir mi? kitaplarda nasıl geçiyor? hayat yolu – gmail
*******
Merhaba.
Allah celle celâluhu meleklerin peygamberleri durumunda olan dört büyük meleğe de, diğer meleklere de vahy eder. Nitekim Bedir Harbiyle alakalı ayetler içinde şöyle buyrulur:
“O vakit ki, Rabb’ın Melâikeye şu vahyi veriyordu: ‘Ben sizinle beraberim, haydin imanı olanları tesbit edin (onlara sebat verin, imanlarını kuvvetlendirin), kâfirlerin yüreklerine dehşet bırakacağım (korku salacağım kalplerine), hemen vurun boyunlarının üstüne, vurun onların parmaklarına.” [Enfâl suresi, 8/12]
Görüldüğü gibi buradaki vahiy, bir emir ve direktif verme manası taşımaktadır. Vahiy hakkında geniş bilgi için bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/514-vahiy-hakkinda.html
Kur’an-ı Kerim ayetlerine baktığımızda, Cenab-ı Hakk’ın:
1. Semâ’ya,
2. Arz’a,
3. Meleklere
4. Arıya,
5. Hz. Musa’nın annesine,
6. Havârîlere,
7. Enbiyâ u mürselîn (aleyhimü’s-salavâtü ve’t-teslîmat) hazerâtına vahy ettiğini görürüz...
Karşımıza çıkan bu tablo bize, Allahu Teâla’nın bütün yaratıklarıyla, o varlığın fıtratı / kabiliyet ve kapasitesi nisbetinde konuştuğunu, mesajını bildirdiğini, kısacası ona vahy ettiğini gösterir.
***
Dilerseniz bunları sırasıyla bir nebze ele alalım.
1. Allah celle şânuhu’nun semâ’ya / göğe vahy ettiğini bildiren ayet, ilk yaratılış safhasından bahseden ve Allah’ın emriyle semâ ve arzın yokluktan vücut sahasına çıkmalarını bildiren ayetin hemen peşinde gelmiştir:
“Allah her semâ’ya vazifesini vahyetti.” [Fussılet suresi, 41/12] mealindeki bu ayet, her bir semada yürürlükte bulunan kanunlara işaret etmekte ve orada bulunan sema ehline, taat ve ibadetle ilgili İlâhî emri bildirmektedir.
2. Allahu zû’l-Celâl’in arz’a / yeryüzüne vahy ettiğini bildiren ayet, dünyanın kıyamette şiddetli bir sarsılışla sarsılarak, içindeki ağırlıkları çıkarıp attığında; Allah’ın emriyle, üstünde ne olup bittiğini söylemesiyle alâkalıdır. Bu söyleyişin hikmeti,
“Çünkü Rabbin ona konuşmasını vahyetmiştir.” [Zilzâl suresi, 99/5] tarzındaki ta‘lîl cümlesiyle açıklanır. Buradaki vahiy ise, emir ve izin manasındadır.
3. Allah celle celâluhu’nun meleklere olan vahyi ki, yukarıda izah ettik.
4. Allahu Teâla’nın arı gibi küçük bir hayvana vahy etmesi gerçekten düşündürücü bir husustur. İlgili ayet şöyledir:
“Rabbin bal arısına ‘Dağlardan, ağaçlardan insanların yaptıkları çardaklardan evler edin. Sonra, her çiçekten ye de, Rabbinin yolunda inkıyad ile git.’ diye vahyetti.” [Nahl suresi, 16/68-69]
Buradaki vahiy, ilham manası taşımakta olup, arının, değişmeyen fıtrî iç düzenine işaret etmektedir. Arılarla alakalı ayrıca bkz. http://www.halisece.com/muhtelif/191-bal-ve-bal-arisi.html
5. Allah’ın (c.c.) Hz. Musa’nın annesine olan vahyi, onun şiddetli endişe ve sıkıntı halinde iken olmuştur. Şöyle ki: Oğlunun, öldürülmesinden korkan ve üzülen Musa’nın (a.s.) annesine, Cenab-ı Hak şu teselli dolu mesajı gönderir:
“Onu emzir. Onun başına bir şey gelmesinden korktuğunda onu (sandık içinde) denize bırak. Korkma ve üzülme! Biz onu tekrar sana kavuşturacağız ve onu peygamberlerden yapacağız.” [Kasas suresi, 28/7]
Buradaki vahiy, tesellî verici bir ilham anlamı taşımaktadır.
6. Havâriler, Hz. İsa’ya (a.s.), hayatında tâbi olan arkadaşlarıdır. Bunlar da,
“Hani havârilere, ‘Bana ve Rasûlüme iman edin.’ diye vahyetmiştim.” [Mâide suresi, 5/111] ayetinin ifade ettiği gibi, İlâhî mesaja muhatap olmuşlardır. Burada da vahiy, ilham anlamında kullanılmıştır.
***
Yere ve göğe, yerin ve göğün sâkinlerine vahy edildiğini bildiren Kur’an-ı Kerim ayetleri bizlere engin bir tefekkür ufku açmakta ve canlı-cansız bütün varlıkların Allahu Teâla’dan gelen talimatla hareket ettiğini göstermektedir. Bir uzay aracının yerden gelen direktiflere göre yönlendirilmesi gibi, her şey Allahu Teâla’dan gelen direktiflerle yönlendirilmektedir. Bu direktiflerden cansız varlıklara, hayvanlara, meleklere geleni “kevnî vahiy” olarak görebiliriz. Bunların hepsi hiçbir isyanları olmadan İlahî program çerçevesinde hareket etmektedirler.
Allah azze ve celle’den mahlûkata doğru olan vahyin bu şekillerinden başka, bir de karşımıza, insandan insanlara ve şeytandan insanlara şeklinde, başka iki tür vahiy daha çıkmaktadır. Şöyle ki:
Yaşlılık halinde Cenab-ı Hakk’a erkek evlat için dua eden Hz. Zekeriya (a.s.), duasının kabulü üzerine mescitten çıkar ve kavmine,
“Sabah-akşam tesbîh edin.” [Meryem suresi, 19/11] diyerek vahyeder. Yani, onlara bu tarzda ima ve işarette bulunur. Çünkü Allah (c.c.), üç gün boyunca remizle bir şey anlatması dışında, konuşmamasını emretmiştir. [Meryem suresi, 19/10] Kelime burada, etimolojik anlamına bağlı olarak işaret ve ima yoluyla iletişim kurma manasına delâlet eder.
Kur’an-ı Hakîm’de sözü edilen bir başka vahiy şekli ise, şeytanların insanlara vahy etmesidir.
“Şüphesiz şeytanlar, kendi dostlarına sizinle mücadele etmelerini vahy ederler.” [En’âm suresi, 6/121] ayeti bunu dile getirmektedir. Buradaki vahiy ise, vesvese anlamında kullanılmıştır.
Görüldüğü gibi, vahiy kelimesi Kur’an-ı Mecîd’de sadece peygambere gelen vahyi göstermek için kullanılmamıştır. Arı bile İlâhî vahiyden nasibini almıştır.
Nasıl ki bir padişahın sadrazamla, bir askerle ve bir köylüyle konuşması farklı farklıdır; sadrazamıyla bütün memleketi ilgilendiren meseleleri konuşur, bir askere, “şunu şöyle yap, bunu böyle et!” diye emir verir, bir köylüye de, onu ilgilendiren küçük bir meseleyi konuşur; tıpkı onun gibi, Cenab-ı Hak peygamberine bütün ins ü cinni ilgilendiren âlemşumûl (evrensel) mesajını verir. Meleklere, yapmaları gereken şeyleri emreder. Kalbi mahzun sâlih bir kuluna da, gönlünü hoş edecek şeyleri ilham eder.
Demek ki ilâhî vahiy, vahye mazhar olanların kabiliyetine göre farklılık arz eder.
Ancak, “Mutlak kemâle masruftur”. Yani bir şey mutlak olarak zikr olunca ondan kemâl murad olunur.” kaidesine göre, “Allahu Teâla’nın vahyi” denildiğinde bundan peygambere gelen vahiy anlaşılır. Eğer farklı bir vahiyden söz ediliyorsa, kasıt belirtilir.