Resulullah (asm) şöyle buyurdu: “Kim Müslüman kardeşini işlediği bir suçtan dolayı ayıplarsa kendisi de o suçu işlemeden ölmez.” (Tirmizi) Hocam bazen nefsimize hakim olamayıp birini gunahindan dolayı kinadigimizda ya kendimiz yada sevdiğimiz biri aynı hataya düşünce bu hadisi şerif o zaman dank ediyor kafamıza peki biz pişman olup tevbe eder ve dua edersek bu başımıza gelen musibetten kurtulabilirmiyiz. Örnek vermek gerekirse onceden açıkları kınayan birinin büyüdüğünde kızını tesetture sokamamasi gibi. Hocam eğer kinamissak ve başımıza gelmişse bunun bi çaresi yok mudur artık tevbe ve dua ile başa gelen musibeti geri cevirebilirmiyiz
Soru: Melisa tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Selamün aleyküm.
Değerli kardeşim; aslında sorduğunuz meselelerin pek çoğunun cevapları geçmiş yazılarda mevcut. Ama zannederim dikkatle okunmuyor, araştırılmıyor; sadece kendi sorduklarımızın cevabını takip edip geçiyoruz. Böyle olunca haliyle her seferinde tekrar sormak gerekiyor. Bu sözünü ettiğiniz hususların da cevapları var sitede. Değişik zamanlarda, muhtelif yazılarda fazlasıyla ele alınmış. Ama madem sormuşsunuz, tekrar da olsa açıklamaya çalışalım vaktimiz nisbetinde...
Kopyaladığınız hadis-i şerif mealinde de görüldüğü üzere Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) bu noktadaki ikaz ve ihtarları gayet nettir, açıktır. Bu haslet, yani kişinin din kardeşini / kardeşlerini herhangi bir hatasından dolayı kınayıp ayıplaması çok çirkin bir huydur. Kâmil bir mü’mine asla yakışmaz, kesinlikle bunu yapmaması gerekir. Yaparsa da cezası belirtilmiştir. Bu mevzuda uyarıcı başka hadis-i şerifler de vardır. Mesela şöyle buyrulmuştur:
"(Müslüman kardeşinizi) kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz. (Ölmezden evvel mutlaka kınadığınız ayıpla siz de kınanırsınız.)" [Tirmizî, Sünen, Kıyamet, 53, Hadis no: 2507; Beyhaki, Şuabu'l-İman, 5, 315, H. no: 2778; ayrıca bkz: Aclûnî, Keşfu'l-Hafa, 2, 265]
Abdullah İbn Ömer (r.anhümâ) anlatıyor:
"(Bir gün) Rasûlullah (s.a.v.) minbere çıkıp yüksek sesiyle şöyle nidâ etti (seslendi):
"Ey diliyle Müslüman olup da kalbine iman nüfuz etmemiş olan(münafık)lar! Müslümanlara eza vermeyin, onları kınamayın, kusurlarını araştırmayın. Zira kim Müslüman kardeşinin kusurunu araştırırsa, Allah da kendisinin kusurlarını araştırır. Allah kimin kusurunu araştırırsa, onu, evinin içinde (insanlardan gizli) bile olsa rüsvay (rezil-maskara) eder."
Ve yine İbn Ömer (r.anhuma) bir gün Kâbe'ye baktı ve:
"Şânın ne yüce, hürmetin ne yüce! Ancak mü'minin Allah nezdindeki / yanındaki hürmeti (kıymeti-değeri) senden de yüce!" dedi." [Tirmizî, Sünen, Birr, 85, H. no: 2033]
İşte böylesine yüce ve Kur’an-ı Kerim’in tabiriyle eşref-i mahlûkat (yaratıkların en şereflisi) olan insanı, hele hele mü’min-müslim kardeşimizi kınayıp incitmemek lazım.
Bu hadis-i şeriflerdeki ‘Müslümanın kınanması’ ifadesi, onun geçmiş zamanda işlediği günahları, hataları, kusurları sebebiyle ayıplanması, geçmişinin başına kakılması anlamına gelir. Çoğunluk görüşe göre; kusurlarına, günahlarına tevbe etmiş bir mü’minin kusurlarını araştırıp kınamak, o günahın, kusur araştıran kişinin başına da geleceği manasındadır. Ancak bazı âlimler, eski günahlarından tevbe ettiğinin bilinmesi ile bilinmemesi arasında fark görmezler, her iki halde onların başına kakılmasının câiz olmayacağını söylerler. Dikkat etmek gerek!
Allahu Teâla hata ve günahları açığa çıkaran değil, hata ve günahları örten kullarından eylesin cümlemizi...
Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) bir diğer hadis-i şeriflerinde de şöyle buyurmuşlardır:
“Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mü’min) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir Müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter." [Buhârî, Sahih, Mezâlim, 3; Müslim, Sahih, Birr, 58]
Peki, dediğiniz gibi yaptığımızdan “pişman olup tevbe eder ve dua edersek, bu başımıza gele(cek ola)n musibetten kurtulabilir miyiz”?
Kurtulup kurtulamayacağımızı elbetteki Rabbimiz (c.c.) bilir. Takdir O’nundur. Bizim yapmamız gereken ise şudur:
Hasbelbeşeriyye (insanlık icabı-insan olmamız dolayısiyle) işlediğimiz o çirkin fiilin farkına varır varmaz pişman olup tevbede bulunmak, hem kendi hatamız-kusurumuz, hem de o kardeşimizin günahları için istiğfar etmektir. Bunu kabul edip etmemek, belirtilen musibeti geri çevirip çevirmemek Mevlâmız’ın bileceği iştir. Onu biz bilemeyiz. Fakat rahmeti gadabından büyüktür, geniştir. Umudumuzu kesmemeliyiz. Bizim yükümlülüğümüz, üzerimize düşeni yapmaktır. Sonrasında da Allah’tan gelene (hayır veya şer-iyi veya kötü) râzı olmak, asla isyan etmemek, feryâd u figânda bulunmamaktır.
Tamam mı sevgili Melisa!