Nefis Cennet veya Cehennem’e girecek mi, azap veya mükâfat ruha mı bedene mi olacak?
Nefis cennete veya cehenneme girecekmi , Yalnızca ruh ve bedenmi azap veya mükafat görecek
Soru: Halit Vatansever tarafından yazıldı. Katefori: Soru – Cevap
*******
Selamün aleyküm.
1. Nefis insandan ayrı bir mahlûk değil ki, sahibinden farklı yere gitsin. Sahibi hangi mertebe ise ve nereye layıksa nefis de oradadır. Yani Cennet veya Cehennem… Nitekim hadis-i şerifte, “Cennet’e ancak Müslüman olmuş nefisler girer” [Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, h. no: 271, 272] buyrulmuştur.
Nefsin mertebeleri ile alakalı detaylı bilgi için bk.
http://www.halisece.com/islami-makaleler/332-nefis-ve-nefsin-kisimlari.html
2. “Azap veya mükafat ruha mı bedene mi olacak?”
Bu sorunuzu Kabir ve Haşir’den sonrası olarak iki kısımda ele alabiliriz.
a) Ehl-i Sünnet inancına göre, kâfirlere ve bazı günahkâr mü’minlere kabir azabı haktır, gerçektir, vardır.Hadis-i şerifte buyrulduğu gibi, "Kabir, iman ve sâlih amel sahipleri için Cennet bahçelerinden bir bahçe; kâfirler için de Cehennem çukurlarından bir çukurdur." [Tirmizî, Sünen, Sıfatü’l-kıyâme, 26]
Kabir hayatının, azap şeklinin mahiyeti hakkında, âlimler farklı görüşler serdetmişlerdir. Ancak şunun bilinmesi gerekir ki; azabın ruha, bedene veya her ikisine birlikte yapılması, sonucu değiştirmez. Çünkü sâlih amel sahibi insanlar kabirde güzel bir hayat yaşarken, kâfirler ve günahkârlar, büyük bir sıkıntı ve ızdırap içinde bulunacaklardır. [Taftazânî, Şerhu'l-Akaid, s. 251; Tirmizi, Sünen, Kıyâme, 26; Müslim, Sahih, İman, 34; Ebû Dâvud, Sünen, Tahâret, 26; Münâvî, Feyzu'l-Kadîr, Beyrut 1972, III, 29]
Dünyada kaldığı sürece bedene bağlı olan ruh, ölüm sebebiyle bir derece serbest kalır. Bedendeyken görmek için göze, işitmek için kulağa, düşünmek için beyne muhtaçken, artık bu aletlerin / organların varlığına ihtiyaç duymadan görür, işitir, düşünür ve bilir. Rüyada olduğu gibi… Nitekim kabir azabı da bir nevi böyledir, yani rüyadaki gibi ki, gene hem ruh hem beden ıztırap çeker.
Kabirde azap şekilleri farklıdır
Şüphesiz kabirde herkesin azabı aynı olmayacaktır. Ve kimin ne şekilde azap çekeceğini de en iyi bilen Allah'tır (c.c.). Ancak Peygamber Efendimiz'den (s.a.v.) gelen haberlerde bildirilen azap şekillerini şöyle sıralamak mümkündür:
- Kabir sıkması: Hz. Aişe (r.anha) validemizden rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Muhakkak kabrin bir sıkması vardır ki, eğer ondan bir kimse kurtulacak olsaydı Sa'd b. Mu'âz kurtulurdu." [A b. Hanbel, Müsned, c. VI, s. 55, 98; Suyûti, Ş. Sudur, v. 177 a; Rodosîzâde, Muhammed b. Muhammed, Ahvâli Âlemi Berzah v. 73 a; Hasan el-Idvî, Meşâriku’l-Envâr fî Fevzi Ehli’l-İ’tibar, s. 30, Mısır, 1316 h.]
Kabir sıkması, kabrin iki yanının ölüyü sıkıştırmasıdır ve geneldir. Hadislerde istisna edilenlerden başka, mü'min olsun kâfir olsun, ister itaatkâr isterse âsi olsun, bundan hiç kimse kurtulamaz. [el-Cisr, Hüseyin Ef. el-Husûnü'l-Hamîdiyye, s. 149]
O halde herkes mi kabirde azap görecek?
"Kabir sıkmasının aslı, kabrin ölüyü kucaklamasıdır. Çünkü insanlar topraktan yaratıldılar. Ve uzun müddet ondan ayrı kaldılar. Tekrar toprağa döndükleri zaman, evlâdından uzun müddet ayrı kalan annenin evladını kucakladığı gibi, toprak da onları kucaklayıp sıkar. Ama mü'min ve itaatkâr olanları şefkatle, âsi / günahkâr olanları da kızarak, gazapla sıkar." [Suyûti, Ş. Sudur, v. 47 a; Suyûti, B. el-Keîb, v. 145 a] Nitekim Hz. Âişe validemiz bir gün Rasûl-i Ekrem Efendimize (s.a.v.) şöyle diyor:
- "Yâ Rasûlallah, sen bana Münker ve Nekîr'in seslerini ve kabir sıkmasını anlattığın günden beri hiçbir şeyden tat alamaz oldum."
Bunun üzerine Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.):
- "Ey Âişe, Münker ve Nekir'in sesleri mü'mine, gözdeki sürme gibi gelir. Kabir sıkması da mü'mine, şefkatli bir ananın yavrusunun başını okşaması gibidir. Ama yâ Âişe, şakîlere (âsi-günahkâr olanlara) yazıklar olsun ki, onlar kabirlerinde düz ve sert taş üzerine yumurtanın çarpıldığı gibi sıkıştırılacaklardır." [Beyhakî, İsbâtu Azâbi’l-Kabr, 39 a; Süyûtî, Ş. Sudûr, v. 47 a; Süyûti, B. el-Keîb, v. 145 a; İbn Hişâm, es-Sîretü'n-Nebeviyye, c. III, s. 262, Beyrut, 1971]
Yani kabir kendilerini öyle sıkacaktır ki, sert bir taşa çarpılmış yumurta gibi parçalanacaklardır.
Buna göre kabir herkesi sıkacaktır ama herkesi azap için sıkmayacaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), kabir suâli hakkındaki uzun hadislerinin sonunda suâle cevap veremeyen kâfir ve münafıklar için toprağa, "Çullan onun üzerine" diye emir verileceğini ve toprağın onları, kaburga kemikleri birbirine geçinceye dek sıkıştıracağını ve bu azaplarının kıyamete dek süreceğini haber vermektedir. [Tirmizî, Sünen, Cenâiz, 70, c. II, s. 267] Kabir sıkmasının devamı kabir azabıdır. [İskilipli Âtıf Hoca, Mir’âtü’l-İslâm, s. 182] Ve bu sıkışla birlikte kâfirin kabri ateşle doldurulur. [Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. V, s. 407]
Kabir sıkmasından aşağıdaki isimler müstesnadır:
1) Peygamberler (aleyhimüsselam),
2) Fâtıma binti Muhammed (r.anha),
3) Hz. Ali'nin annesi Fâtıma binti Esed (r.anha, Peygamber Efendimiz onu kendi gömleği ile kefenlemiş ve dua etmiştir.)
4) Bir defa da olsa, ölüm hastalığında İhlâs suresini okuyan kimseler müstesnadır. [H. el-Idvî, Meşâriku’l-Envâr fî Fevzi Ehli’l-İ’tibar, s. 65, M. Kesteliyye, 1277 h]
Bunların haricinde herkesi kabri sıkacaktır. Hatta Rasûlullahın (s.a.v.) kızı Zeyneb'i(10) ve oğulları Kasım ve İbrahim'i bile. [H. el-Idvî, Meşâriku’l-Envâr fî Fevzi Ehli’l-İ’tibar, s. 65, M. Kesteliyye, 1277 h]
Hz. Enes, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) ile birlikte Hz. Zeyneb'in cenazesinde bulunduğunu ve Rasulullah’ı (s.a.v.) hüzünlü hüzünlü kabrin yanında oturur gördüğünü anlatır. Rasûlullah (s.a.v.) göğe bakmağa başlar, sonra yere bakar ve hüznü artar. Başını yerden kaldırdığı zaman, hüznünün gittiğini ve tebüssüm ettiğini gördüklerini söyleyen Hz. Enes, bunun sebebini sorduğunda Rasulullah (s.a.v.), kabrin Zeynib'i sıkmasını düşünüp hüzünlendiğini ve bunu hafifletmesi için Allah'a (c.c.) yalvardığını ve duasının kabul edildiğini beyan ederler. [Süyûtî, Ş. Sudûr, v. 45 b]
Demek ki, kâfirlere kabir sıkması, kabir azabından bir çeşittir ve onunla azaplanmaktadırlar. Mü'minlere gelince, onlar iki kısımdır: İtaatkâr olanlar ve âsi yani günahkâr olanlar. İtaatkâr olanlara kabirde azap yok, sadece kabir sıkması vardır. Âsi olanlar ise günahları derecesinde sıkılacaklar ve böylece azap çekeceklerdir. [Mahmud b. Ahmed b. Mes'ud, a.g.e, v. 440 b] Sa'd b. Mu'âz'ın (r.a.) sâlih bir kimse olduğu halde neden kabirde o derece sıkıştırıldığını soran yakınlarına Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
"Bazen bevlden (küçük abdestten kurulanmada) temizlenmede kusur ederdi." [Süyûtî, Ş. Sudûr, v. 177 a] demiştir ki, bu da kabir sıkmasının, bazı günahlardan dolayı azap için de vâki olduğunu gösterir.
b) Haşir’de ruhlar bedenlere iade edileceği için, ondan sonra da artık azap ve mükâfatlar beraberdir. Nitekim bir ayet-i kerimede'Cehennem ehlinin ciltleri yandığında yenileneceği, böylece sürekli azap çekecekleri' [Bk. Nisa suresi, 56] haber verilir.
S o n u ç
Aslolan; bu gibi teferruata takılıp kafa yormak değil, gerek kabir, gerekse Cehennem azabından, en önemlisi da Rabbımızın (c.c.) gazabından sakınmaya gayret etmektir. Onun için de daima bütün kulluk vazifelerimizle beraber dualarımızda, bu husustaki niyaz ve ilticalardan geri kalmamamız, onları dilimizden ve gönlümüzden eksik etememiz lazım.
Ayrıca sitenin arama penceresine “kabir azabı” yazıp çıkan yazıları okumanızı tavsiye ederim. Mesela aşağıdaki linkleri ve bu linklerde gösterilen diğer linkleri de mutlaka okuyunuz.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2849-kabir-azabi-ruhlarin-hali-ve-nerede-bulunduklari.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2709-hesap-tan-once-kabir-azabi.html