Sevgili Hocam,

dügünlerde calgi ve müzik hakkinda ne dersiniz.

hocam sakal ve biyik hakkinda Hz. Üstazimizin aciklamasi varmi?

ben tras oluyorum, ama yakinda biyik birakmakacagim insAllah.

selam ve dua ile

*******

İlk sorunuzla ilgili İslâm âlimleri arasında iki ayrı görüş vardır malumunuz. Geniş bilgi için bkz. Edebiyat ve Şiir, Tasavvufta Raks, Semâ, Teganni-Musiki

Linkini verdiğim bu yazıda ikinci görüşe yani İmam Gazali hazretleri ve onun gibi düşünenlerin görüşlerine etraflıca yer veremediğim için burada biraz onlardan söz etmek isterim.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) hicret esnasında Medîne’yi teşrif buyurduğu zaman, kadınlar dam başlarında defli ve sesli olarak, “Talea’l-bedru aleynâ, min seniyyâti’l-vedâ, vecebe’ş-şükrü aleynâ, mâ deâ lillâhi dâ’...” diyerek kasîde söylemişler ve neş’elerini şükre çevirmişlerdi. [Beyhâkî, Delâilü’n-Nübüvve]

Bir evden kulağına gelen def ve başkaca çalgı sesleri üzerine Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), evde ne olduğunu sorar.

Düğün” cevabını alınca:

Bu nikâhtır, sifâh (zinâ) değildir” der.

Hz. Âişe (r.anha) Medineli bir yakınını evlendiriyor. Düğün yerine gelen Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

Kızı gelin ettiniz mi?” diye sorar.

Evet” derler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

Kızla birlikte türkü söyleyecek birini de gönderdiniz mi?” buyurur. Hz. Âişe (r.anha):

Hayır” deyince, Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

Ensâr arasında bu çeşit fırsatlarda eğlence geleneği vardır. Keşke kızla birlikte şarkı söyleyecek birisini gönderseydiniz de onlar şöyle söyleyiverseydi:

Size geldik, size geldik. Bize şenlik, size şenlik...” [İbn Mâce, Nikâh, 1900]

Peygamber Efendimiz bir kere Medine’de bir yerden geçerken aniden def çalarak ve türkü söyleyerek:

Nahnu cevârin min Beni’n-Neccâr / Yâ habbezâ Muhammedün min câr (Biz Neccaroğuları kabilesine mensup kızlarız. Hz. Muhammed ne iyi ve ne hoş bir komşudur)” beyitlerini söyleyen kızlara rastladı ve:

Allâhu ya’lemu innî uhibbukünne (Allah bilir ki, ben sizi seviyorum)” demek sûretiyle onlara iltifatta bulundu. [İbn Mace Nikâh, 1899]

Hz. Enes (r.a.) bildiriyor: Veda Haccı sırasında Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) kafilenin yürüyüş temposunu ezgileriyle canlı tutan bir kölesi vardı, adı Enceşe idi. Bu zat güzel sesli birisiydi ve Rasûlullah’ın zevceleri ile bir kısım Müslüman kadınların develerini sevk ediyordu. Enceşe bazı ezgiler okumuş, okuduğu ezgilerle develeri hızlandırmıştı. Bilindiği gibi, develer yürüme sırasında okunan belli bir ezginin veya mûsikinin ahengine karşı hassasiyet gösterip, adımlarının temposunu, söylenen bu şarkının ritmine göre ayarlayabilmekte, hızlı veya yavaş olabilmektedir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) teşbihli bir üslupla, Enceşe’den okuduğu ezgilerin ritmini değiştirmesini ve develerin yürüyüş temposunu ağırlaştırmasını emrederek şöyle buyurmuştu:

Ey Enceşe ağır ol! Şişeleri kırma.” (Şişe ile kafilenin zayıflarını kastediyordu.)[Buhârî, Sahih, Edeb, 90, 95, 111, 116; Müslim, Sahih, Fezâil, 70, Hadis no: 2323]

***

Şimdi de çalgı âletinde, şarkıda ve türküde haramlık meydana getiren unsurları işleyen vahiy mesajlarını ele alıp inceleyelim:

İmam Nâfi (rh.) anlatıyor: “Abdullah İbn Ömer (r.anhuma), bir çalgı sesi işitmişti ki, derhal kulaklarını parmaklarıyla tıkayarak yoldan uzaklaştı.” Bana:

“Ey Nâfi, kulağına hâlâ ses geliyor mu?” diye sordu.

Hayır” dedim. Bunun üzerine parmaklarını kulaklarından çıkardı ve ilave etti:

Bir defasında Peygamber (s.a.v.) ile beraberdim. Böyle bir ses işitti ve aynen benim davrandığım şekilde davrandı.” [Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte, 11, 220]

İmran bin Husayn (r.a.) bildirmiştir: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki:

Bu ümmete yere batma, kılık değiştirme ve taşlanma âfetleri gelecektir.” Ashaptan birisi:

Bu ne zaman olacak yâ Rasûlallah?” diye sordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

Şarkıcı kadınlar yaygınlaştığı, çalgı âletleri türediği ve şaraplar sıkça içildiği zaman” buyurdu. [Tirmizî, Sünen, Fitne, 2309]

Bu hadislerden; kıyamete yakın insanların şarkıyı, türküyü ve her türlü müziği bir metâ sayacakları, büyük bir değer verecekleri, fitne ortamı olup olmamasına bakmaksızın kadını allayıp pullayarak ortaya sürecekleri, çalıp söyleterek, açıp saçarak kadın ile eğlence düzenlemenin mubah sayılacağı ve haramı helâl sayarcasına bu anlayışın yaygınlaşacağı anlaşılmaktadır.

Kezâ bu hadislerden; İslâm ahlâk ve terbiyesi olmadığında veya inkâr edildiğinde kadın sesi ile müziğin şerre ve fitneye en kolay âlet edilen unsurlardan olduğu uyarısını çıkarmak mümkündür.

İmam Gazâlî Hazretleri, İhyâ’sında mûsikîye uzunca bir bölüm ayırmış ve semâ ile mûsikîyi uzun uzadıya incelemiştir.

Mûsikînin bazen mubah, bazen mendup, bazen de haram olabileceğini bildiren İmam Gazâlî, Allah’ı zikretmeye teşvik eden ve rûha yüksek duygular veren müziğin mendup; bayram, evlenme, doğum, sevinç ve neşe günlerinde müzik dinlemenin mubah olduğunu [Bkz. İhya, 2, 695] bildirdikten sonra, beş ârıza (sıkıntı-sakatlık-sebep) bulunması halinde müziğin haram olduğunu beyan ediyor.

***

İmam Gazâlî’ye (rh.) göre müziği haram kılan ârızalar / sebepler şunlardır:

1. Dinletendeki ârıza.

2. Müzik âletindeki ârıza.

3. Ses ayarındaki ârıza.

4. Dinleyicinin kendisindeki ârıza.

5. Dinleyici şahsın âvâmdan / halktan olma ârızası.

İmam Gazâlî’ye (rh.) göre müziği haram kılan ârızaların birincisi: Dinletendeki ârıza: Kendisine bakılması helâl olmayacak şekilde giyinen ve görünen bir kadının, fitneye dâvet eden bir ses ve sözle müzik yapması haramdır. Fitne tehlikesi olan parlak bir genç de bu hükümdedir. Bunların müziğinin haram olması müzikten değil, kendilerinin ve seslerinin fitne unsuru olduğundandır. Hattâ konuşan bir kadının sesinde ve konuşmasında fitne uyandırma tehlikesi varsa, onunla konuşmak ve hattâ Kur’ân-ı Kerîm bile olsa ondan dinlemek câiz olmaz. Yakışıklı genç de aynı hükümdedir. [İhya, 2, 700]

Müziği haram kılan ârızaların ikincisi: Müzik âletindeki ârıza. İçki âlemlerinde insanı içki tüketimi için kışkırtacak ve fitneyi tetikleyecek biçimde kullanılan çalgılar haramdır.

Müziği haram kılan ârızaların üçüncüsü: Sesteki ârıza: Kötü, çirkin, ahlâk dışı, fâhiş ve hicvedici sözleri bulunan, dedikodu ve iftira içeren, toplum barışını bozan, fitne yayan, Allah’a, Rasûlüne (s.a.v.) ve ashabına karşı yalan cümleler içeren müzik parçasını söylemek de, yayınlamak da, dinlemek de haramdır.

Müziği haram kılan ârızaların dördüncüsü: İmam Gazâlî’ye göre dördüncü ârıza kişinin kendisindedir. Bir kişinin müziği şehevî arzûları için tahrik aracı kılması haramdır. Müziğin sözleri ile haram sevmeye heveslenmek haramdır. Müziği kendi nefsânî heves ve arzûları çerçevesinde yorumlamak haramdır. Meselâ, kâkül, gül yanak, ayrılık, kavuşma kelimelerini duyduğu zaman şehveti ve şeytânî duyguları tahrik olan birisi müzik dinlememelidir. İnsan gönlünde şeytanın ordusundan sayılan şehvet ile, Allah’ın askeri sayılan akıl nûru arasında sürekli bir mücâdele vardır. Müzik bu mücâdelede şehveti tahrik edici değil; akıl nûruna kuvvet verici olmalıdır. Bu iki ordudan birisi kalbi fetheder ve kuşatırsa zaferi elde etmiş olur ve mücâdele biter. Şeytanın müzikle kalbe girip kalbin mânevî neşesini bozmasına izin vermemelidir.

Zamanımızda kalpleri şeytanlar kuşattı. Şarkılar ve müzik parçaları ekseriya şeytanî hevesleri tahrik maksadıyla çalınır ve söylenir oldu. Gönül kendisini bir müzik parçasına kaptırmaya görsün; müziğin sazıyla ve sözüyle kendinden geçip, neredeyse kul ve insan olduğunu unutur hale geldi. Öyle ki, nice müzik parçaları ile kendi insanlığını unutan ve kendinden geçen nice gençler, elde jiletle başta kendileri olmak üzere etraflarına zarar verir oldular.

İşte böyle müzikten çabuk etkilenen, mânevî terbiye almamış, kendi kimliğini İslâm ahlâkı ile yoğurmamış kişiler müzik dinlememeli. Çünkü bu kişiler müzikten zarar göreceklerdir.

Müziği haram kılan ârızaların beşincisi: Müzik dinleyicisinin âvâmdan olması da bir handikaptır. İşi gücü bırakıp müzik parçaları ile oyalanmak ahmaklıktan ve akılsızlıktan başka bir şey değildir. Boş vakitleri öldürüp, oyuna ve eğlenceye dalmak cinâyettir. Nasıl küçük günahlar ısrar ve devamla büyür ve büyük günaha dönüşürse, mubahlar da ısrar ve devamla küçük günaha dönüşürler. Mubahları devamlı olarak takip etmek kişiye bir kemâl ve feyiz vermediği gibi, kişinin elde bulunan mâneviyâtından ve feyzinden de bir miktar alır gider. Nitekim satranç ta böyledir. Parasız veya karşılıksız oynamak şartıyla satranç mubahtır. Fakat satranç oynamaya düşkün olmak ve bunun için faydalı işlere gevşeklik vermek doğru değildir. En azından mekruhtur.

Netice olarak;

İmam Gazâlî’ye göre kalbin sıkıntısını yatıştırıp kalbi dünyanın fânî işlerinden soğutarak ibâdetlerine daha bir dikkatle sarılmak amacıyla belirli bir ölçü ile müzik dinlemek mubahtır. Din ve dünyasında daha bir istekle çalışabilmesi için müzik dinlemeyi hoş görmek, yanak üzerindeki ben’in güzelliği gibidir. Eğer o ben, bütün yüzü kaplarsa yüzü çirkinleştirir. Çokluk sebebiyle güzellik çirkinliğe döner. Her güzelliğin çoğu güzellik olamayacağı gibi, her mubahın çoğu da mubahlıkta kalmaz. Meselâ ekmek mubahtır. Fakat çok yemek haramdır. İşte normal şekilde müziğin mubah oluşu, fakat çoğunun haram oluşu bunun gibidir. Başka örnekler vermek gerekirse; bal helâldir. Fakat mizacı hararetli ve asabî olanlara zarar verdiği için tıbben bu gibilere haramdır.

İmam Gazâlî (rh.) ilâve ediyor: Eğer müzik boş iş denirse deriz ki; içinde haram olmamak şartıyla boş iş ve eğlenceden dolayı Allah’ın kullarını sorguya çekmeyeceğini şu âyet bildiriyor: “Allah sizleri yeminlerinizdeki lağvdan (boşluk ve yanılgıdan) dolayı mes’ul tutmaz.” [Bakara sûresi, 225] Allah adına kasıtsız olarak yemin edip sonra yemininden dönen kimse bundan sorguya çekilmeyecek ise eğer, abartılı olmamak ve harama âlet etmemek şartıyla, şiir ve şarkı söyleyip eğlenen kimse bundan dolayı neden sorguya çekilsin? Müziğin bâtıla benzemesi de haram sayılması için yeterli olmaz. Çünkü bâtıl demek, faydasız şey demektir. Yukarıda da söylediğimiz gibi, her faydasız şey haram değildir. [Bkz. İhya, 2, 702-704]

İmam Gazâlî’ye göre bu ârızalar olmadığında kişinin kadın olsun, erkek olsun müzik yapması veya yapılan müziği dinlemesi haram değildir. İmam Gazâlî, müziğin haram olduğunu söyleyenlerin ileri sürdükleri delillere de cevaplar veriyor. Bunlara özetle temas etmekte fayda var:

a- Müziği haram sayanlar genellikle şu âyete dayanıyorlar: Kur’ân-ı Kerim, “Bayağı insanlardan kimi de vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve onu eğlence yerine tutmak için laf eğlencesi (veya boş söz) satın alırlar. İşte onlar için aşağılayıcı bir azab vardır.” [Lokman sûresi, 6] buyuruyor.

İbn Mesud, Hasan-ı Basrî ve İbrahim Nehâî (r.anhum) âyette geçen “boş söz”ün müzikli söz olduğunu söylemişlerdir. Nitekim Peygamber Efendimiz de (s.a.v.), “Allah Teâlâ kayneyi, satmasını, parasını ve öğretmesini haram kıldı” buyurmuştur. Kayne içki meclisinde erkeklere şarkı söyleyen kadın demektir.

İmam Gazâlî diyor ki: Bizim buna itirazımız yoktur. Biz zaten yabancı bir kadının fitne ortamında, kendilerinden emin olunmayan fâsıklara şarkı söylemesinin haram olduğunu söylemiştik. Hadiste geçen “Kayne”nin mânâsında fitne vardır. Fakat bundan, bir kadının fitne korkusu olmayan hallerde ve ortamlarda başkaları duysun duymasın, şarkı söylemesinin haram olduğu mânâsı anlaşılmaz.

Kezâ, âyette buyrulduğu gibi, boş sözler ve düzme yalanlarla dînini satarak insanları yoldan çıkarmağa çalışmak haramdır. Buna da diyeceğimiz yoktur. Fakat her şarkı sözü dinini satmak ve insanları azdırıp sapıtmak mânâsını taşımıyor. Âyetin muradı insanları sapıtmaya karşı uyarmaktır.

b- Müziği haram sayanlar, “Şimdi siz bu söze (Kur'an'a) mi şaşıyorsunuz? Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz! Ve siz gaflet içinde oyalanmaktasınız!” [Necm sûresi, 59-60-61] âyetlerini de delil sayıyorlar.

Biz de deriz ki: Kur’ân’ı dinletmemek için gülmek de, ağlamak da haramdır. Âyet bunları kastediyor. Şüphesiz Müslümanlıkla alay eden şarkı ve türküler de haramdır. Nitekim, “Şâirlere ancak azgınlar uyar[Şuarâ sûresi, 224] âyetinde şâirlerle kastedilen kâfir şâirlerdir. Bu, şiirin kendisinin haram olduğunu değil, şiiri küfürde kullanmanın haram olduğunu gösterir.

c- Müziği haram sayanlar Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.), “İlk ağlayan ve ilk sözü müzikle söyleyen şeytandır” hadisini de delil sayarlar. Oysa bu hadiste ölü üzerine ağlamak ve ağıt yapmak kastedilmiştir. Şüphesiz günahkârların hatâları için ağlamaları haram olmadığı gibi; mubah şekilde şevki ve neşeyi artıran müzik de haram değildir. Nitekim Hazret-i Âişe’nin (r.anha) evindeki genç kızların yaptıkları iş müzikle söz söylemekti.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medîne’ye teşrif buyurduklarında da Medîneli kadınlar müzikli şiir okumuşlardı.

d-Yine Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.); “Müzik söyleyerek sesini yükselten kimseye Allah Teâlâ iki şeytan musallat eder. Bu şeytanlar o kimsenin omuzları arasında dururlar ve müziği bitirinceye kadar göğsünü tekmelerler” hadisini müziğin haram sayılmasına delil sayarlar. Oysa Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hadisinde şehveti ve haram sevmeyi tahrik eden müziği söyleyenleri kastetmiştir. Fakat Allah sevgisini, bayram coşkusunu, evlilik sevincini, çocuk doğması neşesini ve bunun gibi mubah sevinçleri konu alan müzik bunların dışında kalır.

e- Nâfî diyor ki: Ben Abdullah bin Ömer (r.anhum) ile yolda giderken, Abdullah bin Ömer bir çobanın kaval sesini duydu ve elleri ile kulaklarını tıkayarak yoldan saptı (yolunu değiştirdi). Bana:

“Ey Nâfî! Hâlâ kaval sesi duyuluyor mu?” diye sordu. Ben:

“Artık duyulmuyor” dediğim zaman kulaklarını açtı ve dedi ki:

“Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) de böyle yaptığını gördüm.”

Müziği haram sayanlar bu rivâyeti de delil sayarlar. Oysa eğer kaval dinlemek gerçekten haram olsaydı, Abdullah bin Ömer’in (r.a.) Nâfî’ye de aynı şeyi emretmesi gerekirdi. Halbuki Nâfî’ye bir şey söylemedi. Kendisinin kulaklarını tıkaması ise o an için çalgı sesinin kendisine olumsuz etki yapmasından korkmasından olabilir.

Aynı şekilde Peygamber Efendimiz de (s.a.v.) böyle davranmış; fakat yanında bulunan İbn Ömer’i (r.a.) bundan alı koymamıştır. Bu da onun haram olduğunu değil; sadece onu dinlemekten sakınmanın daha evlâ olduğunu gösterir. Bundan biz, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) o sırada mânevî müşâhedesini kaval sesi ile bozmak istemediğini anlıyoruz. Çalgı sesinin haram olduğunu değil.

Nitekim namazı kıldıran Peygamber Efendimiz (s.a.v.) namazda kendisini meşgul ettiği için Ebû Cehm’in işlemeli cübbesini çıkarıp iâde etti. Bundan, işlemeli elbise giymenin haram olduğu anlaşılmaz. Sadece, kalbi meşgul eden, olumsuz etkileyen mubahları terk etmenin evlâ olduğu anlaşılır. Zaten biz de kalbi olumsuz etkileyen mubahların bir çoklarını terk etmenin daha evlâ olduğunu söylemekteyiz. [İhyâu Ulûmiddîn’den özetle, 2, 705-711]

***

İkinci sorunuza gelince; o hususta bize intikal eden iki sözünü hatırlıyorum. “Sakal erkeğin zînetidir (süsüdür); kendisine yakıştığı gibi bırakır” buyurmuşlar… Yine sakalın, sünnet-i hüdâ sınıfından değil, sünnet-i zevâidden olduğunu ifade etmişler... Yani ibâdete değil âdete taalluk eden; uyulması güzel, terki de mubah olan sünnetlerden olduğunu söylemişlerdir.

***

Üçüncü cümlenizi anlayamadım; bırakacağım mı demek istediniz, bırakmayacağım mı? Bırakmayı kastettiyseniz, mübarek olsun.

Bilmukabele selam ve dualar…

Go to top