Selamün aleyküm hocam,
Halifeler Kureyş'ten olacak hadisi serifi tevatür derecesinde midir?
Burda Kureyşlilik sarti hakkinda islam alimleri ne demisler ve bu kasdedilen bir sifat midir?
Kureyşliler Asr-ı Saadet'te bütün Araplar tarafindan saygi gören bir kabile oldugu icin mi, ve siyasi otorite
ancak böyle tesis edilebjlecegi icin mi acaba bu şart konulmuştur. Osmanlilarin hilafetini bu hadisi serif etkiler mi. Selam ve dua.. kemal
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
(1) Bahis mevzuu hadisin mütevatır olduğunu ifade eden âlimler vardır. [Bkz. el-Kettânî, Nazmü’l, Mütenâsır mine’l-Ehâdîsi’l-Mütevâtır, Beyrut, 1980, s. 103] Birçok Ehli Sünnet âlimi nezdinde de müstefîz hadislerden kabul edilmiştir.
“Müstefîz”, hadis usûlü ıstılahında şu manalara gelmektedir:
a) Senedinin başından sonuna kadar her tabakada râvi adedi üçten aşağı düşmeyen, bununla beraber mütevâtır derecesine de ulaşmayan hadistir.
b) Râvî sayısına bakmaksızın, Müslümanların kabûlle karşıladıkları/kabul ettikleri hadis demektir.
Görüldüğü üzere her iki durumuda da hads-i şerifin kuvvet ve sıhhati ortadadır.
(2) Buradaki Kureyşîlik şartının sebep ve hikmetini açıklayan hadisler ve bu hadisleri şerh eden âlimlerin izahları vardır. Açıklamalar içerisinde dile getirdiğiniz hususları da görebilirsiniz. [Bkz. Kütüb-i Sitte Muht. 6, 405 vd.]
(3) Bilindiği üzere İslâm hukukuna göre, ümmeti idare edecek/yönetecek olan halifenin, Kureyşli olma vasfının şartlılığı ve bu mesele hakkında gelen hadislerin bağlayıcı olup olmaması hususu, âlimleri günümüze kadar meşgul edegelmiştir.
İşin aslı, bu hadis-i şerif değişik lafızlar ve farklı yollarla rivayet edilmiştir. [Bkz. Buhâri, Sahih, Ahkâm, 4; Müslim, Sahih, İmâre, 4] Ancak umumiyetle aynı manayı taşımaktadırlar. Mesela bunlardan üçü şöyledir:
1- “Hilâfet Kureyş'tedir.” [Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4, 185; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 1, 336, 4, 192]
2- “Emîrler Kureyş'tendir.” [el-Hâkim, el-Müstederek, 4, 501]
3- “İmamlar Kureyş'tendir.” [İmam Ahmed, Müsned, 3, 129, 4, 421]
İmam Nevevî (rh.), Sahih-i Müslim’in şerhinde mevzuu ile ilgili rivayetlerin sonunda şunları söylemektedir:
Bu ve benzeri hadisler, hilâfetin Kureyş’e hâs bir durum olduğuna delildir. Onlardan başkalarına akdetmek caiz değildir. Sahabe ve ondan sonraki devirlerde bunun üzerinde icmâ edilmiştir. Kâdi İyâz ise şöyle der: Kureyşli olması şartı bütün âlimlerin görüşüdür. Sakîfe günü Ensâr’a karşı Ebu Bekir (r.a.) ve Ömer (r.a.), bu hadisi delil getirdiklerinde hiçbir kimse karşı çıkmamıştır. [Bkz. Müslim, Sahih, (Nevevî Şerhi), 12, 200]
Bazı âlimlere göre, hilafete ehil bir Kureyşli bulunmadığı zaman, başka milletlerden ehil kimseler onlara vekaleten hilafeti üstelmiş olurlar. Buna göre, tarihte değişik bölgelerde bazen Kureyş olmayanların hilafeti bu manada değerlendirilmelidir. [İbn Hacer, ilgili hadislerin şerhi]
Keza, halîfenin Kureyş’lilere mensup olmasının, hilâfetin sıhhatinin şartı olmayıp önceliğin ve tercih sebebinin olacağını söyleyen İslâm âlimleri de vardır. [Sofuoğlu, Sahih-i Buhari Tercümesi, 15, 6691]
Hadis kaynaklarında hilâfet kelimesiyle birlikte halife, imam, emîr kelimelerinin de yer aldığı ve bunlarla, ileride oluşacak ıstılah manasına (terim anlamına) da zemin hazırlayabilecek şekilde "devlet reisi/başkanı, idareci/yönetici, önder/lider" gibi anlamların kastedildiği görülür.
Çeşitli hadis-i şeriflerde;
- “Âdil devlet başkanı övülüp onun kıyamet günü Allah tarafından gölgelendirilmek suretiyle mükâfatlandırılacağı, belirtilmekte [Buhari, Sahih, Zekât, 16; Müslim, Sahih, Zekât 91]…
- “Zâlim devlet başkanı zemmedilmekte, yerilip kötülenmekmekte [Tirmizî, Sünen, Ahkâm, 42]…
- “Devlet başkanının aynen bir çoban gibi emri altındakilerin sorumluluğunu taşıdığı [Müslim, Sahih, İmâre, 20], onun bir koruyucu olduğu ve günah olanı emretmediği sürece kendisine itaat etmek gerektiği [Buhârî, Sahih, Cihâd, 108-109]bildirilmekte…
- “Gerçek manada hilâfetin (hilâfetü'n-nübüvve) otuz yıl süreceği ve daha sonra saltanata dönüşeceği, [Ebû Dâvûd, Sünen, Sünnet, 8] kaydedilmektedir.
Müslüman milletlerde/toplumlarda devlet başkanlığına hilâfet denmesi; halifenin risâlet vazifesi hariç Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) yerine geçerek onun dünyevî otoritesinin mümessili olması, yeryüzünde dinin hükümlerini uygulamak, dünya işlerini düzene koymak üzere Allah Teala'nın yeryüzündeki hâkimiyetini veya bütün mü’minlere ait olan hilâfet ve selahiyeti (yetkiyi) temsil etmesi gibi sebeplerle açıklanır.
***
S o n u ç
Zikri geçen hadis-i şerif, hilâfetin Kureyş’e hâs/mahsus olduğuna ve onlardan başkalarına bu vazifenin tevdi edilmesinin caiz olmadığına delildir. Sahâbe ve ondan sonraki devirlerde bunun üzerinde icmâ edilmiştir. Bu hususta âlimler arasında ihtilaf yoktur. Nitekim Sakîfe günü Ensâr’a karşı Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer (r.aanhuma), bu hadisi delil getirdiklerinde hiçbir kimse karşı çıkmamıştır. İbn Hacer’in (rh.) değerlendirmesiyle, hilafete ehil bir Kureyşli bulunmadığı zaman, başka milletlerden bu işe ehil kimseler onlara vekaleten hilafeti üstlenmiş olurlar. Buna göre, tarihte değişik bölgelerde bazen Kureyş olmayanların hilâfeti bu manada değerlendirilmelidir. Ecdadımız Osmanlıların ve diğerlerinin hilâfeti de…[Bu mevzuda geniş bilgi için bkz. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı, 6, 405-415 vd.]
Bilmukabel tekrar selâm ve dualar...