Selamün aleyküm kıymetli hocam,
Genel olarak organ naklinin hükmü nedir? Bir de hususi olarak TV'de karşılaşılan şöyle bir durum: Doğuştan rahmi olmayan bir kadına ölen başka bir kadının rahminin nakledilmesini hükmü nedir?
*******
Ve aleyküm selam.
Genel olarak organ nakli
Bu ve benzeri yeni meselelerin halli öncelikle iki hususun bilinmesiyle kolaylaşır:
1) Sözüne inanılır, mesleğinin ehli bir doktorun ya da vaziyete göre doktorların buna gerçekten ihtiyaç olduğuna dair sözleri/raporları…
2) Tehlikenin ciddî olması, tedavinin başka kolay bir usûlle mümkün olmayacağına kanaat getirilmesi…
Bu iki husus kesinlik kazandıktan sonra organ bağışlanabileceği-nakledilebileceği gibi, başka haram ilâçlarla da tedavi câiz olabilir.
Nitekim Fetâvâ-yı Hindiyye’de şu hükümler mevcuttur: Sözüne inanılır bir doktor, hastanın ancak şarap içmekle tedavi olabilecağini, başka yolla tedavinin mümkün olmayacağını söylerse, gerçekten bu ihtimal de mevcutsa, âlimlerin ekserisi bu tedavinin yapılabileceğini bildirmişlerdir. [el-Fetâvâ’l-Hindiyye, 2, 296-390]
Bu mevzuda İslâm Fıkhı'nda şu neticeye varılmaktadır:
“İnsandan insana kan bağışı ve nakli nasıl câizse, organ bağışı ve nakli de öylece câizdir.”
Gerçi bu mesele hakkında daha pek çok görüşler mevcuttur. Hiçbir şekilde tecviz etmeyenler olduğu gibi, meseleyi kategorize edip bazı noktalarda caiz, bazı noktalarda ise caiz olmayacağını söyleyenler de vardır.
Ancak biz burada Diyanet’in bu husustaki –maslahata uygun bulduğumuz– çalışmasını nakletmek, ardından kısa bir hatırlatma yapıp sonunda da hüküm cümlesi olarak Üstâzünâ Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinin sözlerini kaydetmekle iktifa edeceğiz.
***
ORGAN NAKLİ VE OTOPSİ
(Diyanet İşleri Başkanlığının Fetvası)
“Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde, organ ve doku nakli konusunda sarih bir hüküm bulunmamaktadır. İlk müçtehit ve fakihler de, kendi devirlerinde böyle bir mesele söz konusu olmadığı için, bu ameliyyenin hükmünü geniş şekilde açıklamamışlardır. Ancak dinimizde, Kitap ve Sünnet’in delaletlerinden çıkarılmış umumi hükümler ve kaideler de vardır. Kitap ve Sünnet'te açık hükmü bulunmayan ve her devirde karşılaşılan yeni yeni meselelerin hükümleri, İslam fakihleri tarafından bu umumi kaideler ile hükmü bilinen benzer meselelere kıyas edilerek çıkarılmış, hiçbir mesele cevapsız bırakılmamıştır. Organ ve doku nakli konusunda hükmünü tayinde de aynı yola baş vurulması uygun olacaktır.
Bilindiği üzere, insan mükerrem bir varlıktır. Mahlukatı içinde Allah onu mümtaz kılmıştır. Bu itibarla normal durumlarda ölü ve diri kimselerden alınan parça ve organlardan faydalanılması, insanın hürmet ve kerametine aykırı görüldüğünden, İslam fakihlerince caiz görülmemiştir. Ancak, zaruret durumunda, zaruretin mahiyet ve miktarına göre bu hüküm değişmektedir.
Nitekim dinimiz, bir kısım fiil ve davranışları yasak kılmış, Kitap ve Sünnet bunları tespit etmiştir. Sözgelimi murdar hayvan (meyte), kan, domuz eti, şarap... vb. şeylerin yenilip içilmesi, alınıp satılması, ilaç olarak kullanılması haram kılınmıştır. Ancak zaruret halinde bunlardan zaruret miktarında (ölmeyecek kadar) yenilip içilmesinin (el-Bakara, 173; el-Maide, 3; el-En’am, 119) meşru olduğu beyan buyrulmuştur.
Söz konusu ayet-i celilelerden, İslam fakihleri, zaruretlerin bir ölçüde dinen yasaklanmış şeyleri mübah kıldığı ve zaruret halinde sadece ayet-i kerimelerde beyan edilen yasakların değil, zaruret halinin giderilmesi için yapılması zorunlu ve başka bir çare olmayan bütün yasakların zaruret miktarınca işlenmesinin caiz ve mübah olduğu sonucuna varmışlardır.
O halde, ölmüş kimselerden tedavi maksadıyla organ ve doku alma ve bunları hasta veya yaralı kimselere nakletme konusunda bir hükme ulaşabilmek için;
Zarurete binaen, cesedin kesilmesi, organ ve dokularından bir kısmının alınmasının caiz olup olmadığı,
Hastalığın tedavisinin zaruret sayılıp sayılmayacağı (Haram ile tedavinin hükmü) Organ ve doku nakli caiz ise hangi şartlarla caiz olduğunun bilinmesi gerekmektedir.
İslam fakihleri, karnında canlı halde bulunan çocuğun kurtarılması için ölü annenin karnının yarılmasına,
Başka yoldan tedavileri mümkün olmayan kimselerin kırılmış kemiklerinin yerine, başka kemiklerin nakline, bilinmeyen hastalıkların öğrenilmesi ve hayatta bulunmaları sebebiyle ölülere nisbetle daha çok şayan-ı ihtiram olan hastaların tedavilerinin sağlanabilmesi için, yakınlarının rızası alınmak suretiyle, ölüler üzerinde otopsi yapılmasının caiz olacağına, fetva vermişler, canlı bir kimseyi kurtarmak için, ölünün bir parçasını itlaf etmeyi caiz görmüşlerdir.
Nitekim, Müşavere ve Dini Eserleri İnceleme Kurulu’nun 16.4.1952 tarih ve 211 sayılı kararında, özetle;
“...âmmenin menfaat ve maslahatı göz önünde tutularak, bilinmeyen bir hastalığın bilinir hale gelmesi, hastalığın bilinmemesinden doğacak âmme zararının önlenmesi, hayatta bulunmaları sebebiyle daha şayan-ı ihtiram olan hastaların tedavilerinin sağlanması gibi maslahat ve şer’î hikmetlerin husule gelmesini temin için, yakınlarının rızası alınarak, ölüler üzerinde otopsi yapmanın caiz olacağı ve bu gibi sebepler dolayısıyle ölüye gösterilmesi gereken hürmet ve tekrimin zevaline katlanmanın, İslamî hükümlerin bir gereği olduğu...” ifade olunmuştur.
İslam fakihleri, açlık ve susuzluk gibi, hastalığı da haramı mübah kılan bir zaruret saymışlar, başka yoldan tedavileri mümkün olmayan hastaların haram ilaç ve maddelerle tedavilerini caiz görmüşlerdir. Günümüzde kan, doku ve organ nakli ve tedavi yolları arasına girmiş bulunmaktadır. O halde, hayatı veya hayatî bir uzvu kurtarmak için başka çare olmadığında, kan, doku ve organ nakli yolu ile de bazı şartlara uyularak, tedavinin caiz olması gerekir.
Nitekim, Müşavere ve Dinî Eserleri İnceleme Kurulunun 25.10.1960 tarih ve 492 sayılı kararında, “tedavileri için kan nakline zaruret bulunan hasta ve yaralılara başka kimselerden kan naklinin; başka kimselerden alınacak parçaların takılmasıyla görmeleri mümkün olduğu takdirde; hayatında buna izin vermiş olan kimselerin, ölümlerinden sonra gözlerinden alınacak parçaların bu durumdaki kimselere takılmalarının caiz olacağı...” beyan edilmiştir.
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 19.01.1968 gün ve 3 sayılı gerekçeli kararında ise “yalnız hayatı kurtarmak için değil, bir organı tedavi etmek, hastalığın tedavisini çabuklaştırmak için de kan naklinin caiz olduğu, tıbbi ve hukuki kaidelere riayet edilmek şartıyla kalp naklinin de caiz olacağı...” ifade olunmuştur.
Yurdumuz dışında, çeşitli İslam Ülkelerinin yetkili kişilerince de aynı yolda fetvalar verildiği bilinmektedir.
Kurulumuzca da aşağıdaki şartlara uyularak yapılacak organ ve doku naklinin caiz olacağı sonucuna varılmıştır.
Zaruret halinin bulunması, yani hastanın hayatını veya hayatî bir uzvunu kurtarmak için, bundan başka çaresi olmadığının, meslekî ehliyet ve dürüstlüğüne güvenilen bir tabip tarafından tespit edilmesi,
Hastalığın bu yoldan tedavi edilebileceğine tabibin zann-ı galibinin bulunması,organ veya dokusu alınan kişinin, bu işlemin yapıldığı esnada ölmüş olması, toplumun huzur ve düzeninin bozulmaması bakımından organ veya dokusu alınacak kişinin sağlığında (ölmeden önce) buna izin vermiş olması veya hayatta iken aksine bir beyanı olmamak şartıyla, yakınlarının rızasının sağlanması, alınacak organ veya doku karşılığında hiçbir şekilde ücret alınmaması, tedavisi yapılacak hastanın da kendisine yapılacak bu nakle razı olması gerekir.”
***
Tekrar hulâsa ederek hatırlatalım; bu meselede şu noktalara dikkat etmek lazımdır:
a) İnsan organlarından herhangi birini satmak, insanın şerefini düşürmek olacağından, caiz değildir.
b) Organını bağışlayana (diriden diriye organ nakli durumunda) bir zarar gelmemek ve kendisine organ nakli yapılan şahıs için hayatî bir tehlike bulunmak, organ bağışında şarttır.
c) Gerek bağışlayandan organ alınırken, gerek alıcıya organ nakli yapılırken tatbik edilecek cerrahî müdahalede kesinliğe yakın bir başarının bulunduğu bilinmelidir.
d) Organ nakli yapılmadığı takdirde, ikinci şahıs için hayatî tehlike söz konusu ise, verici de parayla satmakta ısrarcı ise, alıcının satın alması caizdir. Bu satıştan doğacak günah, organı satana aittir. [Muhammed Vefâ, Bey'ul-A'yânil-Muharrame, s. 110-113]
***
Netice
“Göz ve kan [vs. organ] verip almakta mahzur yoktur. Zira eşya-yı ârıziye olup eşya-yı asliyeye tâbidir. Yani kötüye kullanılırsa, mes’uliyeti alan kimseye aittir.” [Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinden, nakleden Ali Erol, Hatıratım, s. 43]
***
Rahim nakline gelince…
Bu hususta Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yapılan bir çalışma ve varılan netice şöyledir:
“Kadın veya erkekteki bir kusur sebebiyle tabii ilişkiyle gebeliğin gerçekleşmesi mümkün olmadığı takdirde, evli hanımların çeşitli tıbbi yollarla gebeliklerinin sağlanmasında İslâmî hükümler açısından bir sakınca görülmemektedir. Ancak döllendirilecek yumurta ve sperm nikâhlı eşlere ait olmalıdır. Döllendirilen yumurtanın da başka bir kadının rahminde değil, yumurtanın sahibi olan eşin rahminde gelişmesi gerekir. Bu itibarla başkasının rahminin nakli ve bu yeni rahimle hamile kalmak caiz değildir.”
Önemli not:
Rahim nakliyle alakalı bu yazıyı okuyan bir doktorumuzun açıklaması ise şöyle:
“Hayirli günler. Rahim nakliyle ilgili yazdiginiz bir fetvayi okuduktan sonra size yazma ihtiyaci duydum. Rahim naklinin neslin muhafazasini önleyecegini dusundugunuz icin caiz olmadigini ve genetik yapiyi bozacagini yazmissiniz. Ceninin ilk hali olan zigotu yumurta ve sperm hucreleri birleserek olusturur. Yumurta kadindaki yumurtalikta uretilir, uretim surecinde rahmin bir payi yoktur. Rahim sadece olusan zigotu koruyup onun guvenli bir seklide buyumesini saglar herhangi bir genetik materyal eklemesi yapmaz. Dolayisiyla yumurtalik nakli olmayip kendi yumurtaliklari saglam olan ancak rahmi gelismemis yahut kanser gibi nedenlerle rahmini kaybetmis kadinlarin rahim nakli yoluyla anne olabilmelerini bu soylediklerimin isiginda tekrar degerlendirmenizi rica ederim.” Dr. Ayşe Aşık
Dr. kardeşimizin bu açıklamalarından anlaşılan o ki, zigotun oluşumunda rahimin herhangi bir tesiri, genetik etkisi yok. Dolayısiyle rahim naklini de, diğer organlar gibi cevazı yönünde değerlendirmek icap ediyor. Yani mecburiyet ve zaruret hallerinde bunun da şer'an caiz olması gerekiyor.
Bilindiği üzere başkasından yumurta ve sperm nakli caiz değildir. Tüp bebek uygulaması da ancak sperm ve yumurtalıkların, annenin kendi rahminde gelişmesi şartıyla caizdir. Yani nikâhlı eşin spermi ile birleştirilen yumurtanın, kendi rahmine yerleştirilmesi kaydıyla saklanmasında mahzur/sakınca yoktur. Başka kadının yumurtası veya kocası dışında yabancı bir erkekten alınan sperm ile bir kadının gebeliğinin sağlanması ise caiz olmaz.