selamun aleykum hocam;tasavvuf başlığı altında yazan silsile nedir,tasavvufda silsile başlıklı soruyu ve cevabınızı okudum. müceddidîn kolu silsilesini yazmışsınız,değerli bilgiler vermişsiniz, sorum;nakşibendilik tarikatının her kolunda vefat eden bir mürşidi kamil yerine halife bırakmış ve nefis teskiyesine tasavvuf usüllerinin öngördüğü/belirlediği şekilde devam edilmiş ve edilmektedir.lakin süleyman hilmi tunahan (ks) hazretlerinin bir halifesi olmadığını görmekteyiz.
günümüzde O'na (ks) nispet edilen süleymanlılık diye bir cemaat,teşkilat vardır.müntesiblerini vefat ettiği halde S.Hilmi tunahan (ks) hazretlerine bağlanmakta ve kendisine rabıta yapmatadırlar.
vefat eden bir mürşidi kamile rabıta yaparak seyru sülükünü devam ettirmiş ve tamamlamış büyük Allah dostlarından başka avam müridler için böyle birşeyi varolduğunu görmüyoruz.
tasavvuf terbiyesinden faydalanmak isteyen ve bu yolda ilerlemek isteyen müridin mürşidi kamili vefat edince başka bir mürşidi kamil arayışı içine girmesi gerekmiyor mu?
yani kısaca tasavvufda mürşidi kamil GEREKLİ,ŞART bir şey değilmidir?
hal böyle iken şöyle bir soru ile karşılaşıyoruz, madem vefat eden bir mürşidi kamile intisab edilecek,neden şahı nakşibend,imamı rabbani (ks) hazretlerine üveysilik yolu ile intisab etmiyoruz, bu bizim için daha hızlı yol aldırı bir durum olmaz mı?
inşallah bu soruma cevap verirseniz,tasavvuf ve süleymanlılık hakkında sorularım olacak,
değerli vaktinizi aldığım için hakkınızı helal edin.
*******
Ve aleyküm selam.
Sâlik-mürid-derviş için elbetteki mürşid-i kâmile ihtiyaç vardır. Sitedeki tasavvuf-tarikat, mürşid-irşad ve rabıtayla alakalı makalelere, ayrıca Rabıta Risalesi’ne bkz.
Enbiya silsilesi ve bu silsilenin de sonuncusu olduğu gibi, Hâtemü’n-nebiyyînin (s.a.v.) vârisleri olan ulemâ-i hakikatin de bir sonuncusu vardır ve bu evliyâ silsilesi 33’te tamamlanır. Ondan sonra yeni bir mürşid gelmez artık, onun postnişîni yoktur, sadece yolun-hizmetlerin ve müntesiplerin dünyevi ve uhrevi umûrlarının tedviri için “emîrler”i vardır. Mürîdân / dervişân feyizlerini o son halka vasıtasiyle alır, onun irşadına tâbidirler.
Nasıl ki mü’minler için hakiki manada ölüm bahis mevzuu değilse, ki malumunuz bir hadis-i şerifte, “Mü’minler ölmez, bilakis, fâni âlemden bâki olana göç ederler” buyruluyorsa, bu vaziyet mürşid-i kâmil u mükemmiller için haydi haydi câri ve mer’idir. Bunda şaşılacak, kuşkulanacak, tereddüde kapılacak bir durum olmasa gerek! Hâl böyle olunca, o yolun müntesipleri ne diye kendilerine yeni bir mürşid aramaya çıkacaklar? Kaybettikleri bir şey yok ki arasınlar!.. Öyle değil mi?
Ayrıca Şâh-ı Nakşibend ve İmam-ı Rabbani (kaddesallahu esrarahuma) hazretlerine bağlılık gibi üveysîlik usûlüne ne ihtiyaç var? Eğer böyle bir ihtiyaç olsaydı, bu yolun son halkasını teşkil eden Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretelerini, zahiren mürşidleri olan Salâhuddin (k.s.) hazretlerinin İmam-ı Rabbani hazretlerine bağlaması gibi, onun da bağlılarına bu muameleyi yapmaması düşünülebilir miydi?
Velhasıl; bütün bunlar lüzumsuz, faydasız ve içi boş kuruntular… Manevi cihetten nasibini tam olarak alamama, bâtındaki bir takım itikadi zaaflardan kaynaklanan vesveselerden ibarettir. Vesselâm…
Son bir hatırlatma: Tasavvufta "Süleymancılık" diye bir yol ve kol yoktur. Yukarıda da belirttiğimiz üzere Süleyman Efendi (k.s.) hazretleri, tasavvufta Nakşî yolu Müceddidîn koluna müntesiptir. İtikaden Ehl-i Sünnet, amelen de Hanefidir. Müntesipleri de aynı minval üzredirler. Bunun dışındaki laflar, kavramlar uydurmadır, hem kalıp hem ifade olarak yanlıştır. Kaleminize ve dilinize pelesenk etmemenizi tavsiye ederim. Ayrıca bu mevzuda başka soruya ve cevaba da gerek yoktur. Lüzum eden açıklamalar, her zeminde defaatle yapılmıştır. Merak ediyorsanız, araştırır merakınızı giderirsiniz. Bu hususlarda başka soru beklemiyorum!