Bilindiği gibi Kitap, lûgatte ‘yazmak ve yazılı belge’ manalarına gelir.
İslâmî ilimler stılâhında ise, Allah Teâlâ'nın kullarını hidayet ve tenvîr etmek (doğru yolu göstermek ve aydınlatmak) üzere peygamberine vahyettiği kelâma ve bunun yazıya geçirilmiş şekline denilir. Cem’îsi, ‘kütüb’dür. Hıristiyan ve Yahudilere ilâhî kitap olarak İncil ve Tevrat verildiğinden onlara ‘Ehl-i kitap’ denilmiştir. Detaylı bilgi için bkz.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2061-kitabi-ehl-i-kitap-mecusi-ve-sabii.html
http://www.halisece.com/islami-makaleler/2231-gayrimuslimlerle-munasebetlerimiz.html
http://halisece.com/10-soru-cevap/966-ehli-kitap-ile-evlilik.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/805-ehli-kitap-ile-nikah-dari-harpte-banka-faizi.html
İlâhî kitaplara, Allah celle şânuhu katından indirilmiş olmaları sebebiyle ‘kütüb-i münzele’ veya ‘semâvî kitaplar’ da denilir.
Kitaplara iman, Allah tarafından bazı peygamberlere kitaplar indirildiğine ve bu kitapların içindekilerin tamamiyle doğru ve hakikat olduğuna inanmak demektir. Allah Teala, Rasûl-i Zîşânı Efendimize (s.a.v.), "Onun için sen durma (tevhide) dâvet et ve emrolunduğun gibi doğru git, onların hevalarına tâbi olma. Ve de ki: ‘Ben Allah’ın indirdiği her kitaba iman getirdim ve emrolundum ki, aranızda adalet yapayım (adaleti gerçekleştireyim’…" [Şûrâ suresi, 42/15] diye hitap etmiş… Mü’minlere de, "Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlüne de, Resulüne tenzil buyurduğu kitâba da, daha evvel inzâl buyurduğu kitâba da iman getirin. Her kim Allah’a ve meleklerine, kitablarına, rasûllerine ve ahiret gününe kâfirlik ederse (bunlara inanmayıp inkâr ederse), uzak, pek uzak bir dalâl (büsbütün sapıtma) ile sapmış, tam manasıyla sapıtmış gitmiştir. (Doğru yoldan ayrılıp bâtıla / bozuk yollara meyletmiştir.)" [Nisâ suresi, 4/136] buyurarak, kitaplara inanmanın bir iman esası olduğunu belirtmiştir.
İslâm'da iman esasları birbiriyle râbıtalı / bağlantılı ve birbirinden ayrılmaz olduğu için, kitaplara iman diğer unsurlardan ayrılmaz. Allah'a inanmak, bizi O'nun birer yol gösterici olan peygamberler gönderdiğini kabul etme sonucuna götürür. Peygamberlere iman da onların Allah'tan getirip tebliğ ettiklerini tasdik etmeyi gerektirir. Peygamberlerin tebliğ ettikleri şeyler de Allah'ın kitaplarıdır.
Her ilâhî kitap bir peygamber vasıtasıyla gönderilmiştir. Kendisine kitap indirilen peygamber de, ondaki emir ve yasakların uygulanmasını göstermiş ve bunların yaşanabilir olduğunu ortaya koymuştur.
İlâhî kitaplar mevzuu Allah'ın kelâm sıfatı ile ilgilidir, bu sıfatın eseridir. Peygamberlerine vahiy yoluyla bildirildiği mesajının ortaya çıkmış şeklidir. Peygamberlere indirilen kitaplara ilâhî kitap denilmesinin sebebi, bu kitapların Allah tarafından gönderilmesi, lafız / söz ve mânâ olarak onlarda hiçbir beşer katkısının bulunmamasıdır.
Bizler bugün Kur’an-ı Kerim dışındaki kitapların şu andaki şekillerine değil, Allah'tan gelen bozulmamış hallerine inanmakla yükümlüyüz. Çünkü ilâhî kitaplara inanmadıkça kişinin imanı tahakkuk etmez / gerçekleşemez.
İlâhî kitaplardan bir kısmı tamamen kaybolmuş, bugün için elimizde ondan hiçbir şey kalmamıştır. Hz. İbrâhim'in sahifeleri böyledir. Tevrat, Zebur ve İncil ise zamanla insanların iyi veya kötü niyetli müdahaleleri sonucu değişikliğe ve bozulmaya uğramıştır. Allah'ın vahyettiği şekilde varlığını korumuş, hiçbir bozulma ve değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiş ve kıyamete kadar da bu özelliğini sürdürecek olan yegâne kitap Kur'ân-ı Kerîm'dir: "Şüphe yok o zikri (Kur’an-ı Kerim’i) biz indirdik biz, her halde biz onu muhafaza da edeceğiz." [Hicr suresi, 15/9] âyetiyle Allah Teâla, insanlara Kur'an-ı Mecid’in ilâhî koruma altında bulunduğunu ve kıyamete kadar değişikliğe uğramadan kalacağını bildirmektedir.
Kur'ân-ı Kerîm, kendinden önceki kitapları tasdik etmiş, fakat onların koymuş olduğu bazı hükümleri neshederek (hükümsüz bırakıp ortadan kaldırarak) yeni hükümler getirmiştir. Mü’min olabilmek için, Rasûlullah Efendimize (s.a.v.) ve ona indirilen Kur'an-ı Kerim’e uymaya ısrarla dikkat çekmiştir. [Bkz. Âl-i İmrân suresi, 3/31; Nisâ suresi, 4/47; Mâide suresi, 5/15; En‘âm suresi, 6/153; A‘râf suresi, 7/3] Buna göre Ehl-i Kitab’ın mü’min diye tavsif edilebilmesi / nitelenebilmesi ve kurtuluşa erişebilmesi için Hâtemü’l-Enbiya Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’yı (s.a.v.) ve Kur'an-ı Kerim’in hükümlerine gönülden inanıp benimsemesi gerekmektedir.
Peygamber göndermek ve kitap indirmek Allah Teâla için -hâşâ- bir vazife ve zorunluluk değildir. Fakat insanların peygamberlere ve kitaplara ihtiyacı vardır. Gerçi insan yaratılırken birtakım kabiliyet ve istidatlarla (yeteneklerle) donatılmıştır. Bu yetenekler sayesinde insan kendi gayretiyle kendisi, çevresi ve diğer yaratıklar hakkında bazı bilgiler edinebilir, birtakım gerçekleri kavrayabilir. Fakat bütün bunlar sınırlı ve kendi gücü oranındadır. İnsanın gücünü aşan hususlarda, yeterli olmadığı mevzularda ilâhî yardıma, vahye ve mukaddes kitaba olan ihtiyacı ortadadır. İnsanın bu ihtiyacını en iyi bilen Allah (c.c.), kuluna bir lutuf ve ikram olarak peygamberleri vasıtasıyla kitaplar indirmiş ve yol göstermiştir. İlâhî kitaplar indirildiği ümmet için Allah Teâla’nın hükümlerinin açıklandığı ilk kaynaktır. Dinin inanç esasları, amelî ve ahlâkî hükümleri, farz ve haramlar… Kitap ile belirlenir.
İlâhî kitaplar doğrudan Allah katından gelir. Bu bakımdan hem söz hem de mâna açısından Allah kelâmıdır. İlâhî kitapların hedefi ise insanlığı sapıklıktan kurtarmak, hidayete, istikamete, iyiliğe, aydınlığa çıkarmak ve sonunda iki dünyada mes’ûd / mutlu kılmaktır.
İlâhî-Semâvî Kitaplar
İlâhî kitaplar asılları itibariyle Allah kelâmı olmak bakımından aralarında farklılık bulunmamasına rağmen, hacimleri ve hitap ettikleri kitlenin büyüklüğüne göre, suhuf ve kitap olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bunu aşağıda göreceğiz. Ancak hemen ifade edelim ki; Kur’an-ı Kerim’in dışındakilerin tamamı tahrifata uğramıştır, aslını muhafaza eden yegâne İlahi Kitap Kur’an-ı Hakim’dir. Zaten Fahr-i Kâinat Efendimizin (s.a.v.) gelmesi ve Kur’an-ı Mecid’in ona inzaliyle, diğerlerinin ahkâmı da mensûh (hükümsüz) hale gelmiştir. Hükmü kıyamete kadar câri, mer’î ve bâki olan tek kitap, Kur’an-ı Kerim’dir.
S u h u f
Sahife kelimesinin cem’îsi / çoğulu olan suhuf, dar bir çevrede, küçük topluluklara, ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde indirilen birkaç sayfadan oluşmuş küçük kitap ve risâlelere denilir. Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. İbrâhim ve Hz. Mûsâ'ya indirilen sayfalardan bahseden iki âyet vardır. [Bkz. Necm suresi, 53/36-37; A‘lâ suresi, 87/1419] Bunun dışında Kur'an-ı Hakîm’de ve mütevâtir hadislerde suhuf ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Ebû Zer'den (r.a.) rivayet edilen bir hadise göre sayfaların sayısı 100 olup şu peygamberlere indirilmiştir:
Hz. Âdem'e 10 sayfa, Hz. Şît'e 50 sayfa, Hz. İdrîs'e 30 sayfa, Hz. İbrâhim'e 10 sayfa [Bkz. Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 8, 489; Âlûsî, Rûhu'l-Meânî, 15, 141-142] Bugün bu sayfalardan elimizde hiçbir şey yoktur.
Suhufa göre daha hacimli ve kitap şeklinde olan ve cihanşümul (uyd. evrensel) mesajlar ihtiva eden ilâhî kitaplar ise Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'an olmak üzere dört tanedir.
T e v r a t
Tevrat İbrânîce bir kelime olup ‘kanun, şeriat’ anlamlarına gelir. Hz. Mûsâ'ya indirilmiştir. Tevrat'a Ahd-i Atîk ve Ahd-i Kadîm de (Eski Ahit) denilir. Tevrat'ın aslının Allah kelâmı ve peygamberine indirdiği kutsal bir kitabı olduğuna inanmak her Müslümana farz olup, bunu inkâr etmek kişiyi küfre düşürür. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'de Tevrat'ın Allah'ın kutsal kitaplarından biri olduğu; "Biz, içinde doğruya rehberlik ve nûr olduğu halde Tevrat'ı indirdik..." [Mâide suresi, 5/44] buyrularak açıklanmıştır.
Tevrat Hz. Mûsâ vasıtasıyla İsrâiloğulları'na gönderilmiştir. Ancak onlar Tevrat'ın Allah'tan gelen şeklini koruyamamışlardır. Tevrat'ın asıl nüshası kaybolunca, Yahudi din âlimleri tarafından kaleme alınan Tevrat nüshaları ortaya çıkmıştır. Bugün elde mevcut olan Tevrat tahrif edilmiş, bütünüyle ilâhî kitap olma özelliğini yitirmiştir.
Z e b u r
Kelime olarak ‘yazılı şey ve kitap’ anlamına gelen Zebur, Hz. Dâvûd'a indirilmiş olan ilâhî kitabın adıdır. Bu mevzuda Kur'an-ı Mecîd’de şöyle buyurulur:"...Celâlim hakkı için peygamberlerin de bazısını bazısına tafdıl ettik (üstün kıldık), Davûd’a da bir Zebûr verdik." [İsrâ suresi, 17/55]
Zebur, ilâhî kitapların en küçüğü olup, yeni dinî hükümler getirmemiştir. Bugün elde mevcut olan Zebur nüshaları, lirik söyleyiş ve ilâhîlerden, Allah'a övgü ve hikmetli sözlerden ve birtakım nasihatlardan meydana gelmiştir. Mezmûrlar adıyla Eski Ahid'de yer almaktadır.
İ n c i l
İncil kelime olarak “müjde, tâlim ve muallim / öğretici” anlamına gelir. Hz. Îsâ vasıtasıyla İsrâiloğulları'na indirilmiştir: "O peygamberlerin ardından, yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryemoğlu İsa'yı gönderdik ve ona içinde hidâyet ve nûr olan, kendinden önceki Tevrat'ı tasdik eden ve Allah'dan korkanlar için bir hidayet rehberi ve bir öğüt olan İncil'i verdik." [Mâide suresi, 5/46]
İncil'e, Allah Teâla’dan Hz. Îsâ'ya indirildiği şekliyle inanmak imanın gereklerindendir. Fakat bugün İncil'in orijinal metni de, diğer bozulmuş kitaplar gibi elde yoktur. Bozulmuş ve insanlar tarafından müdahaleye mâruz kalmış şekli vardır. İncil'e Ahd-i Cedîd de (Yeni Ahit) denilir.
Bir Müslümana önceki kutsal kitaplarda bulunan bir hususun haber verilmesi durumunda; eğer bu husus, Kur'an ve hadislerdeki bilgilere uygunsa kabul edilir. Âyet ve hadislere aykırı ise reddedilir. Âyet ve hadislerde hiç bahsedilmiyor ve İslâm'ın temel esaslarına da zıt düşmüyorsa Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin şu tavsiyesi istikametinde hareket edilir: "Ehl-i Kitab’ı tasdik de etmeyin, tekzip de (yalanlamayın da). Biz Allah'a, bize indirilene, İbrâhim'e... indirilene inandık deyin." [Buhârî, Sahih, Tefsîr, sûre: 2/11; İ‘tisâm, 25]
K u r ' a n – ı K e r i m
Allah Teâla tarafından gönderilen ilâhî kitapların sonuncusu olan Kur'ân-ı Kerîm, Hâtemü’l-Enbiya (son peygamber) Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) indirilmiştir. Lugatte ‘toplamak, okumak, bir araya getirmek’ manalarına gelen Kur'an, ıstılâh (terim) olarak şöyle tarif edilir:
‘Rasûlullah’a (s.a.v.) indirilen, mushaflarda yazılı, O’ndan bize kadar tevâtür yoluyla nakledilmiş, okunmasıyla ibadet edilen, insanlığın benzerini getirmekten âciz kaldığı ilâhî kelâmdır’.
Bu tarifte bazı hususlar göze çarpmaktadır:
‘Peygambere indirilen’ derken Hz. Muhammed (s.a.v.) kastedilmektedir.
‘Tevâtür yoluyla nakledilmiş olan’ derken, her devirde yalan üzerine birleşmelerini aklın imkânsız gördüğü bir topluluk tarafından nakledildiği ve nesilden nesile böyle geçtiği için onun, Allah Teâla’ya ait oluşunun kesinliği ifade edilmektedir.
‘Okunmasıyla ibadet edilen’ derken de, okumanın ibadet olduğuna, namaz ibadetinde vahyedilen metnin okunması gerektiğine ve Kur'an-ı Kerim meal ve tercümelerinin namazda okunmasının câiz ve geçerli olmadığına işaret edilmektedir.
Kitaplara iman hakkında geniş bilgi için bkz. http://www.halisece.com/islami-makaleler/315-imanin-ucuncu-sarti-kitaplara-inanmak.html