selamun aleykum hocam
1-İsmail Hakkı Bursevi´nin Ruhu’l-Beyan adlı tefsirinde "Vallahi Kürtler Müslüman değildir. Sakın bunların en salihleriyle bile arkadaşlık etmeyin ve bunların bastığı toprağa da basmayın!" diye bir ifade geçiyor mu?
2- Yine Ruhul Beyan da tavuğun sıcak suya atılmasıyla alakalı ifade varmı?
Soruyu gönderen: ABDURRAHMAN
*******
Ve aleyküm selam.
(1) Halvetî tarikatı şeyhlerinden, büyük âlim, ârif, pek çok eserin yanında sözünü ettiğiniz 10 ciltlik Tefsîru Rûhu’l-Beyân’ın da müellifi olan İsmail Hakkı Bursevî (k.s.) hazretlerinin adı geçen tefsirinde, -maalesef- söz konusu ifadeler yer almaktadır. [Bkz. A.g.m. ve t., Sahibü Mektebeti Eser, Tab'ı sene: 1389, İstanbul, 5, 496-497, Enbiya suresi, 68. ayetin tefsiri] Onun bu sözleri kullanmasının sebebi, rivayete göre, Hz. İbrahim’in ateşte yakılması fikrini ortaya atan kişinin güya Kürt asıllı olmasıdır. Farklı rivayetler de vardır malumunuz…
Oysa bir Arap asıllı olan Ebu Cehil, Ebu Leheb ve benzeri kâfirler yüzünden, koskoca bir Arap milletini-âlemini tamamen suçlu görmek, iman şuuruyla bağdaşmaz. Bu değerlendirme İslâmî ölçülere uymaz.
Günümüzde de Türk, Arap, Kürt ve sair milletlereden bir çok ateist, Allah ve din düşmanı vardır. Şimdi bunların yüzünden içlerinden peygamber gelmiş, binlerce evliya, suleha, ulema-fukaha, şüheda yetiştirmiş bu milletleri tahkir etmenin, din bakımından ne kadar riskli, vicdan ve insaf açısından ne kadar yanlış bir yaklaşım olduğu âşikârdır. Bunun münakaşası, tartışması bile olmaz.
İsmail Hakkı hazretlerinden değil, kimden gelirse gelsin, bu sözlerin, İslamî ölçülere aykırı olduğu açıktır. Nitekim buyuruyor ki Yüce Rabbimiz: “Herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez.” [En’âm suresi, 164] Dolayısiyle o ifadeler, hiç kimsenin bir başkasının suçundan ötürü suçlanamayacağını beyan eden bu ilahî hükme aykırıdır, tabiri caizse taban tabana zıttır. Nitekim Hz. İkrime (r.a.) babası Ebu Cehil'den dolayı asla itham edilmemiş, bilakis onun bulunduğu yerde kendisinin rencide olup incinmemesi için, başkalarının Ebu Cehil aleyhinde konuşmalarına dahi müsaade edilmemiştir.
Bir kâfir yüzünden milyonlarca âlim, ârif, evliya, mürşit yetiştirmiş Kürt milletinin tamamına bu tarzda hücum etmek, özellikle de “Kürtlerin salih olanlarıyla bile arkadaşlık, yakınlık kurulmamasını” tavsiye etmek, fevrî bir hareketin, hissî bir yaklaşımın tezahüründen başka bir şey olamasa gerek, diye düşünüyorum. Âcizane mülâhazam budur, daha fazla bir şey söyelemek de herhalde bizler için münasip olmaz.
Ne diyelim; Rabbim (c.c.) taksiratını affetsin. Neticede o da efrâd-ı ümmetten bir ferttir, peygamber olmadığına göre tabii ki mâsum değildir. Hâliyle onun da hataları olabilir elbette. Ayrıca bkz. http://halisece.com/sorulara-cevaplar/2151-isid-ve-usaklar.html
"Tefsîru Rûhu'l-Beyân"da Kürtlerle ilgili ifadelerin geçtiği kısmın kopyası:
Bu metinden öncesi yani ayet-i celilenin meali şöyledir:
“Siz bunu (ateşte) yakın da, ilahlarınızın öcünü alın, bir iş yapacaksanız’, dediler” [Enbiya suresi, ayet: 68]
İbrahim aleyhisselâma karşı delil getirmekten âciz kaldıkları için, onlardan bir kısmı diğerlerine böyle demiştir.
İşte bâtıl üzere olup delil ile susturulan kimselerin âdeti böyledir”:
Yukardaki metnin tercemesi: “…Kesin delil ile şüphesi yok edilip ayıbı meydana çıkınca, karşı çıkmaktan başka sığınacak yerleri yoktur.
Onların sözü / düşüncesi İbrahim aleyhisselâmı yakmak üzere birleşmiştir, çünkü cezaların en şiddetlisi yakmaktır.
İbn Ömer (r.anhuma) dedi ki: ‘Şüphesiz onun yakılmasını Acem Araplarından bir adam işaret etti.’ Yani ekrâd milletinden.
Allah’a yemin olsun ki; şüphesiz onlar fesatlarında, cefalarında ve insanlara eziyet vermede hadlerini aşmakta önde gittiler ve bundan geri kalmadılar. Onların üzerinde İbrahim aleyhisselâmın dini olan İslâm’ın, ahlâk ve amel olarak bir eserini göremezsin. Onların ahlâkı Müslümanların mallarını yağma etmektir. Onların bildikleri ise, zulüm yapmak, hırsızlık, adam öldürmek ve yol kesmektir.
Allah’a yemin olsun ki; onlar beyhude bir millettir. Allahu Teâla, insanlar arasında böylelerini çoğaltmasın. Sana (onlarla ilgili muamelede yapman) gereken; onların ıslah olanlarıyla arkadaşlık edip beldelerinden geçip gitmendir… ” (*) [Bkz. Ruhu’l-Beyan Tefsiri Tercümesi, Osman Şen, Gül Neşriyat, yyyy, 17, 224-25-26]
Ayrıca şu linke de bir göz atabilirsiniz: http://tr.yenisehir.wikia.com/wiki/%C4%B0smail_Hakk%C4%B1_Bursevi/K%C3%BCrdler
***
(2) Yine Rûhu’l-Beyan’da tavukla alakalı husus da şöyledir:
“Tavuk kesildiği ve tüyleri yonulup temizlendiği zaman; karnı yarılmadan önce kaynar suyun içine konulursa, o su da tavuk da necis olur. Öyle ki, onu yemeğe asla yol (cevaz) yoktur. O tavuk artık hiçbir surette temizlenmez. Ona ancak kedi tahammül eder, edebilir. Çünkü o artık kedinin malıdır”. [Bkz. Rûhu’-l Beyan Tefsiri (Terc.), 8, 224]
Burada dikkatimizi çekmesi gereken husus, “kaynar su” ifadesidir. Malumunuz su da 100 derecede kaynar. Bu işle meşgul olan firmalar, yolumdan önce (haliyle içi de temizlenmeden evvel) tavuğu, kaynar suya koymadıklarını, azami-50-55 derecelik bir sıcak su buharına tabi tuttuklarını ifade ediyorlar. Veteriner hekimlerin raporları da, bu miktar bir sıcaklıkta necasetin ete karışmadığı yönündedir.
Bu durumda söz konusu tavukların, şer’an yenilmesi caiz değildir demek doğru olmaz. Binaenaleyh usûlüne göre kesilmiş olan tavukların kanı süzüldükten ve varsa üzerlerine bulaşabilen diğer pislikler iyice temizlendikten sonra, kaynama derecesine ulaşmayan (mesela 50-55 derecelik) sıcak suda bir süre bekletilip müteakiben tüylerinin yolunmasında dini açıdan / fetva bakımından bir mahzur / sakınca bulunmamaktadır. [Bkz. İbnü’l- Hümâm, Fethu’l-Kadîr, I, 210] Bağırsakları çıkarılmadan “kaynar suya” atılmış olan tavuk ve emsali hayvanların içindeki pislikler ete sirayet edeceğinden, o takdirde hayvan necis olur, temiz olmaktan çıkar, yenmesi caiz olmaz.
Fetva ile değil de takva ile amel etmek, ihtiyat yolunu tutmak isteyen mü’minleri de anlayışla, hatta takdirle karşılamak gerekir. Onları, neden bunu yemiyorsunuz diye itham etmek doğru olmaz.
Bendeniz şahsen bu işin her safhasına dikkat etmeye çalıştığım gibi, kuru yolum dışındakileri yememeğe de gayret ediyorum.
Bu meseleyle ilgili detaylı bilgi için lütfen mollacami sitesinde vermiş olduğumuz şu cevaba bkz. http://www.mollacami.net/soru-ve-cevaplar-604.html
Dipnot:
(*) Bir kardeşimizin bu tercemeyle alakalı hatırlatma notunu da kaydetmek isterim, şöyle demiş: "Onların beldelerinde uğrayıp geçin gidin değil de, uğramaktan sakının, olmalı. Arkadaş da olmayın, olmalı. Çünkü اياك var. Diğeri de buna matuf. اياك burda احذر anlamına olsa gerek."