Selamun aleyküm değerli hocam. İslam hukukunda doç. dr. olan bir hocanın aşağıdaki bağlantısı uygun mu sizce? Açıkçası beni rahatsız etti ama ne diyeceğimi, ne yazacağımı da bilemedim.

Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine'ye hicret ettiğinde Yahudilerin, Hz. Musa'nın ve İsrailoğullarının Firavun'un zulmünden kurtuluş günü olarak andıkları Muharrem'in 10'uncu gününde oruç tuttuklarını görmüş ve "Biz Musa'ya Yahudilerden daha layığız" diyerek ashabına bu günde oruç tutmalarını buyurmuştu.

Aynı mantık toplumda annelere karşı sevgi ve saygı duyarlılığı oluşmasına katkı sunması kuvvetle muhtemel olan anneler günü vb. günler için de pekâlâ işletilebilir. "Biz cenneti anaların ayakları altına seren, babadan ziyade anaya iyilik etmeyi tembihleyen bir dinin müntesipleriyiz. Biz annelerimizin kadru kıymetini herkesten daha iyi bilir, onlara saygı ve ihtiramda en ufak kusur etmeyiz." demekten bizi alıkoyan nedir ki?

Soru: Emer Karkar tarafından yazıldı. Kategori: Soru – Cevap

*******

Ve aleyküm selam.

Muhterem kardeşim; bir meselenin bizcesi-sizcesi olmaz. Aslolan İslâm’a uygun olup olmadığıdır. Bakalım, karınca kadrince değerlendirmeye çalışalım; uygun mu değil mi?

Daha önceki yıllarda kaleme aldığımız Şehrullâhi'l-Muharrem ve Yevm-i Âşûre başlıklı bir makalede şunları kaydetmişiz:

Yevm-i Âşûre... Lûgatta onuncu gün anlamına gelen bu terkip (tamlama), Türk-İslâm ıstılâhında (terminolojisinde) Âşûre gününü ifade etmektedir. Bilindiği gibi "yevm" Arapça gün demektir. Türkçemizde kullandığımız "yevmiye" de gündelik anlamına gelir. Aşer on, Âşûre de onuncu demektir. Bu güne "Âşûre" denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir. Önümüzdeki 29 Ocak Pazartesi günü Âşûre Günüdür. Yani hicri-kameri takvimde, yılın ilk ayı olan Muharrem ayının onuncu günü...

Âşûre Gününün Allah katında ayrı bir yeri vardır. Bu günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda bulunmuş ve kudsiyetini arttırmıştır. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletlidir.

Muharrem ayının diğer aylar arasında ayrı bir yeri olduğu gibi, Âşûre Gününün de diğer günler içinde daha mübarek ve bereketli bir yeri bulunmaktadır.

Âşûre Gününün Allah katında çok seçkin bir yerinin olduğunu, başta Kitabımız Kur'an-ı Kerim'in Fecr Sûresinin ikinci âyeti olan "On geceye yemin olsun" ifâdelerinin tefsirinden öğrenmekteyiz. Bazı tefsirlerimizde bu on gecenin Muharrem'in başından Âşûre’sine kadar geçen geceler olduğu açıklanmaktadır. [Elmalı'lı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, 8, 5793]

Cenâb-ı Mevlâ-yı zû'l-Celâl bu gecelere yemin ederek, bize, onların kudsiyet ve bereketini bildirmektedir.

Hadis kitaplarındaki açıklamalara göre ise, bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti, o günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsanda bulunduğu içindir.

Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir:

1. Allah Teâlâ, Hz. Musa'ya (a.s.) Âşûre Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.

2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşûre Gününde demirlemiştir.

3. Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından Âşûre Günü kurtulmuştur.

4. Hz. Âdem'in (a.s.) tevbesi Âşûre Günü kabul edilmiştir.

5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşûre Günü çıkarılmıştır.

6. Hz. İsa (a.s.) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.

7. Hz. Dâvud'un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.

8. Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.

9. Hz. Yakub'un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf'un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.

10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur. [Sahih-i Müslim Şerhi, 6, 140]

Hz. Âişe'nin (r.anhâ) belirttiğine göre, Kâbe'nin örtüsü daha önceleri Âşûre gününde değiştirilirdi.

İşte böylesine mânalı, büyük ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve geceler, Asr-ı Saadet'ten beri Müslümanlarca hep ihya edilegelmiştir. Bugünlerde ibadet için daha çok zaman ayırmışlar, başka günlere nisbetle daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır. Çünkü, Cenâb-ı Hakk'ın bugünlerde yapılan ibadetleri, edilen tevbeleri kabul edeceğine dair hadis-i şerifler mevcuttur.

Âşûre gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç tutmaktır. Muharrem ayı ve Âşûre Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Medine'ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.

"Bu ne orucudur?" diye sordu.

Yahudiler, "Bugün Allah'ın Musa'yı düşmanlarından kurtardığı Firavun'u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur" dediler.

Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) de, "Biz, Musa'nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz" buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti. [İbn Mâce, Sünen, Sıyam, 31]

Aşûra Günü yalnız ehl-i kitap arasında değil, Nuh aleyhisselâmdan itibaren mukaddes olarak biliniyor ve yine İslam öncesi Cahiliye dönemi Arapları arasında İbrahim aleyhisselâmdan beri mukaddes bir gün olarak biliniyor ve oruç tutuluyordu.

Bu hususta Hazret-i Âişe validemiz şöyle demektedir:

"Âşûrâ, Kureyş kabilesinin Cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündü. Resûlullah da buna uygun hareket ediyordu. Medine'ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalarına da emretmişti. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi Âşûrâ gününde oruç tutmayı bıraktı. Bundan sonra Müslümanlardan isteyen bugünde oruç tuttu, isteyen tutmadı." [Buhari, Sahîh, Savm, 69]

O zamanlar henüz Ramazan orucu farz kılınmadığı için Peygamberimiz ve Sahabileri vacip olarak o günde oruç tutuyorlardı. Ne zaman ki Ramazan orucu farz kılındı, bundan sonra Peygamberimiz herkesi serbest bıraktı. "İsteyen tutar, isteyen terk edebilir" buyurdu. [Müslim, Sahîh, Sıyam, 117] Böylece Âşûre orucu sünnet bir oruç olarak kalmış oldu.”

***

Âşûre günü ile ‘Anneler günü’ kıyaslanabilir mi?

Görüldüğü gibi Âşûre günü sadece Yahudilere mahsus kutsal bir gün değil, geçmiş pek çok peygamberân-ı izâm (aleyhimüsselâm) tarafından (onların şeriatlerinde) da mukaddes bir gündür. Hayatlarından farklı ve değerli bir yere sahiptir. Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim’de yeminle anlatılıp haber verilen 10 mübarek geceden birinin gündüzüdür.

Bunu böylece tesbit ettikten sonra gelelim söz konusu Batı menşeli sözde ‘Anneler günü’nün kısa tarihçesine…

Nedir ‘Anneler günü’?

Anneler günü, güya anneleri onurlandıran özel bir gündür. Zamanımızda değişik ülkelerde farklı günlerde kutlanmaktadır. Yıl boyunca unutulan annelerin, güya bu günde çeşitli hediyelerle ve çoğu samimiyetten uzak yapmacık sevgi ve saygı sözleriyle gönülleri alınmaya çalışılmaktadır.

Peki, bu âdeti kim ya da kimler başlatmıştır?

Anneler günü geleneği, Antik Yunanların Yunan mitolojisindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olan Rhea onuruna verdikleri yıllık ilkbahar festivali kutlamalarıyla başlar... Antik Romalılar da ilkbahar festivallerini Hz. İsa'nın (a.s.) doğumundan 250 yıl öncesinden ana tanrıça Kibela onuruna kutluyorlardı.

ABD'de Anna Jarvis’in kaybettiği kendi annesi için1908 yılında başlattığı anma günü, 1914yılında Kongre'nin onayıyla Amerika Birleşik Devletleri çapında genişlemiş ve bu anma-kutlama âdeti -maalesef- bir virüs gibi dünyanın hemen her yerine yayılmıştır. Detaylar için bk. https://tr.wikipedia.org/wiki/Anneler_G%C3%BCn%C3%BC  http://www.star.com.tr/yasam/anneler-gunu-nereden-cikmistir-anneler-gunu-tarihcesi-nedir-ilk-ne-zaman-kutlandi-haber-1217075/ 

Şimdi elimizi vicdanımıza koyup biraz ilim, biraz mantık, biraz da insaf ile düşünelim ve mâhut Doç. ve o zihniyettekilere soralım:

- Yukardaki kısa tahlil muvacehesinde, bu iki gün arasında kurmaya çalıştığı gibi bir bağlantı var mıymış, yok muymuş?

Yok değil mi?

Zira biri temelde dinî ve mukaddes bir zaman dilimi, öbürü ise tamamen gayrimüslimlerin uydurdukları bir gün! Binaenaleyh kutlamalarda hüküm bakımından biribirlerine mukayese için, aralarında olması gereken bir bağ (vech-i şebeh) söz konusu değil. Makîs ile makîsün aleyh farklı. Hem o kadar farklı ki, ilmî tabiriyle, “Eyne’s-serâ ve’s-Süreyyâ (Arzın / yerin dibi nerede, gökyüzündeki Süreyyâ nerede?) denecek denli biribirlerinden uzak! Mukayeseleri âdeta imkânsız şeyler… Kısacası bahismevzuu olan mesele nerde, bizim bey(!)imiz nerede..?!

Geçiniz bunları…

Gayrimüslim âdetlerini İslâm’a ve Müslümanlara yamama, onlara şirin gözükme gayretkeşliklerinden vaz geçiniz! Onlara teşebbühten hem kendiniz uzak durunuz, hem de Müslümanların kaçınması için gayret ediniz.

Teşebbühün tehlikesiyle alakalı detaylar için bkz.

http://www.mollacami.com/konu/yilba-i-kutlamalari-ve-islami-kimligin-mu-11238.html

http://www.halisece.com/islami-makaleler/339-yilbasi-kutlamalari-uzerine-bir-cesitleme.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1188-dogum-gunu-evlilik-gunu.html

http://www.halisece.com/muhtelif/208-14-subat-ler-ve-sair-ler-lar-gunleri.html

***

Anne sevgisine katkı meselesi

Son olarak bir nebze de anne sevgisine katkı (!) iddiasına temas edelim ve soralım:

- Batı menşeli ‘Anneler günü’ İslâm’a ve Müslümanlara nasıl bir katkı sunabilir?

Bir defa bize anneye ya da daha geniş manasıyla ebeveyne sevgi ve saygıyı Rabbimiz (c.c.) emretmiş, Rasûlü Efendimiz (s.a.v.) beyan etmiş… Hem de senede bir gün değil, ömür boyuBk. http://www.halisece.com/sosyal-meseleler/171-annenle-babanla-dunyada-iyi-gecin.html Bu İlahî ve Nebevî kaynaklardan öğüdünü / ilhamını alıp ahlâk-ı hamidesini oluşturamayan kişi, gayrimüslimlerin / Batı’nın bir yılda sadece bir gün hatırladığı ‘Anneler günü’nden mi bu noktada duyarlılık kazanacak, annesine sevgi ve saygı besleyecek? Ona bu hususta gayrimüslim âdetleri mi katkı sunacak? Bunu bu güne kadar işlettikleri halde, ne gibi müsbet bir şey elde ettiler? Gelinen acı ve acıklı netice, vahim tablo ortada değil mi! Anne-baba sevgisi mevzuunda ne denli duyarlılık kazanıp kazanmadığımız belli olmuyor mu?

Bunlar tamamen boş, hatta zararlı-zehirli telkinler!

İslâm’dan uzaklaşmış, ancak sureta insan denilebilen yaratık, vahşette hayvanları bile fersah-fersah geride bırakmadı mı? Basın ve medya bunların korkunç haberleriyle dolup taşmıyor mu?

Lütfen, kendi kendimizi aldatıp kandırmayı bırakalım. Aklımızı başımıza devşirelim. Batı kaynaklı âdetlerden uzak duralım. Onların geleneklerini-göreneklerini, teknolojik gelişmelerle karıştırmayalım. Atılması gerekenleri değil, alınması gerekenleri alalım! 

Go to top