selamün aleyküm hocam yezid hakkında ehli sünnetin görüşü belli peki yezide sebbedilmemesinin sebebi nedir hayatı hakkında biraz malumat verirmisiniz teşekkürler. murat kansu
*******
Ve aleyküm selam.
1- Yezîd’in hayatı hakkında malumat için İslâm tarihine müracaat edeceksin. Bu format onun yeri değil.
2- Sövme’ye gelince; Müslüman’ın Müslüman’a sövmesi haramdır. İster ilk saldırı mahiyetinde, ister cevap mahiyetinde olsun, fark etmez, her ikisi de haramdır. Yezîd’e sövdüğün zaman ne gibi bir ecre-mükâfata-sevaba nail olacaksın? Eline ne geçecek? Binaenaleyh sövmek hiçbir zaman ve zeminde bizim işimiz olmamalıdır.
İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretleri bu meseleyi tavzihan buyururlar ki:
“...Fasıklar güruhundan olup saadetten mahrum olan Yezîd’e lânet etme hususunda çekingenlik gösterilmesinin sebebi, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in kabul ettiği şu esasa dayanır:
‘Ebu Cehil ve karısı gibi kâfir olarak öldükleri (nass’la) kesin olarak bilinen Cehennemlik kişiler dışında, (bir insan görünürde) kâfir bile olsa, şahıs adı verilerek lânet okumak caiz değildir. Ancak bu, Yezîd’in lâneti hak etmediği manasına gelmez. Zira,
“إِنَّ الَّذِينَ يُؤْذُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ Allah’a ve Rasûlüne eziyet edenlere, Allah, dünya ve ahirette lânet eder”. [Ahzâb suresi, 57; İmam-ı Rabbani, a.g.e., 1, 251]
Binaenaleyh onun hakkında sebbetmeyi, ta’netmeyi, hakareti, kötü söz söylemeyi de buna yani lânet meselesine kıyas edebilirsiniz.
Velhâsıl, adı geçen zatın yaptığı ya da işlenmesine sebep olduğu şeni’ fiil, her ne kadar lâneti, sövgüyü, ta’nı-ayıplayıp kınamayı, hakareti hak ediyorsa da, bizler Ehl-i Sünnet mensupları olarak ona bunları yapmayız. Asasen bunlar bize yakışmaz, küfür kâfirlerin, sebb (sövgü) fâsıkların işidir. Bununla birlikte, Yezîd’in söz konusu yaptıklarını kalben tasvip etmemiz de asla mümkün değildir, işine-fiiline tabii ki buğzederiz. Lânet ile sebb ve ta’n (Allâh’ın rahmetinden uzaklaşmasını dilemek, sövüp saymak, kötüleyip hakaret etmek) bir bakıma elfâz-ı müteradifedir / birbirlerinin yerinde kullanılabilir, aynı manaları mündemiçtirler. O bakımdan hepsinden sakınmalı, hiç birini ağzımıza almamalıyız. Türkçemizdeki o güzel tabirimizle ifade edecek olursak; “Kem söz sahibine aittir”.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) Müslümanı-mü’mini şöyle tarif ve tavsif buyuruyorlar:
“Müslüman, Müslüman’ın elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir. Mü’min ise insanların canları ve malları hususunda emin oldukları / güvendikleri kişidir.” [Müslim, Sahih, İman, 14; Buhârî, Sahih, İman, 3; Nevevî, Riyâzu’s-Sâlihîn, Hadis no: 211]
Yine Efendimiz (s.a.v.) bir başka hadis-i şeriflerinde, beşerî münasebetleri bozuk olan ve fakat mahşer gününe namazıyla, orucuyla ve zekâtıyla gelen bir Müslüman’ın, orada kaybına sebep olan, kendisini hayırlı amel bakımından müflis hâle getiren içtimaî / sosyal hataları arasında “Müslüman’a sövmesi” de vardır. [Bkz. Nevevî, Riyâzu’s-Sâlihîn, Hadis no: 218] Kısacası sövmenin vebâli ağırdır! Müslüman niçin böyle bir vebâlin altına girsin? Çok dikkatli olması, eline, diline, beline sahip çıkması lazımdır! O muazzam “din günü”nde kim ister müflis durumda olmayı, değil mi?
Mevzu ile ilgili daha geniş bilgi için bk.
http://halisece.com/sorulara-cevaplar/1601-yezid-ashaptan-miydi.html
http://halisece.com/sorulara-cevaplar/1603-yezid-in-ordusunda-bir-nefer-hz-halid-r-a.html
http://halisece.com/sorulara-cevaplar/1602-hz-muaviye-oglu-yezid-ve-kerbela-vak-asi.html