Selamün aleyküm.

Mirac ve Mevlid gecelerinin kutsal, kutlu, mübarek olduğuna dair böyle bir ifade ve işaret yoktur.” diyor Hayrettin Karaman (Yeni Şafak, 26 Kasım 2017 Pazar). Yazının devamında da şunları söylüyor: “Evet şüphesiz gerek Mirac ve gerekse Peygamberimiz’in doğumu biz müminler için çok önemli, değerli, kutlu olaylardır; ama bu konu başkadır, bir geceye dinî bakımdan özellik vermek, o gecede ibadet olarak şunlar yapılacaktır demek başkadır; bu ikincisi beşerin yapacağı bir şey değildir, ancak Allah’ın ve Resulü’nün bileceği ve açıklayacağı konulara dahildir.” Öyle midir hocam? Bu konularda açıklamalarda bulunabilir misiniz?

Soru: Yalçın Şefkatli tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Ve aleyküm selam.

1. “Mi’rac” gecesindeki isra, mi’rac, ref’ref, qabe qayseyni ev ednâ gibi hadiseler, bu gecenin kudsiyetine işaret değilse, ya nedir, diye sormak lazım bu zihniyetteki zevat-ı muhtereme!..

2. Topyekün kâinat yüzü suyu hürmetine yaratılan, Âlemlere Rahmet Efendimiz’in (s.a.v.) dünyayı teşrifleri / velâdetleri o gecenin kutlu-mutlu ve mübarek olması için kâfi değilse, daha ne gibi bir ‘kutsal’lık arıyorlar ki?!

Gerçi sizin de naklettiğiniz gibi yazının devamında bu hatasını -güya- örtmeye çalışmış çalışmasına ama, mızrak çuvala sığmıyor, örtülmek istenen şal ayıbın kapanmasına yetmiyor, meşhur tabirimizle ‘yama yırtığa denk gelmiyor’!

İkinci iddiası ne? “…bir geceye dinî bakımdan özellik vermek, o gecede ibadet olarak şunlar yapılacaktır demek başkadır; bu ikincisi beşerin yapacağı bir şey değildir, ancak Allah’ın ve Resulü’nün bileceği ve açıklayacağı konulara dahildir.”

Bu durumda insan, sıradan bir mü’min olarak, şunu da sormadan edemiyor:  

- Peki, günümüze gelinceye kadar bunca âlim-ârif-velî zevat bu geceleri neye dayanarak ihya etmişler? Herhalde Semerci Veli Dayı’nın imal ettiği semerlere dayanarak değil. Nitekim birkaç yıl önce gene benzer iddialara cevap mahiyetinde şunları yazmışız (lütfen dikkatle okuyun):

“…Nafile namazlar, faziletli gece ve gündüzler

İbadetle ihya edilmesi daha kuvvetli müstehap olan faziletli geceler, sene içerisinde on beş gecedir. Ahiret yolcusunun bu geceleri boş geçirmesi münasip değildir. Çünkü bunlar, hayır mevsimleri ve kârı bol olan gecelerdir. Kazanç mevsimlerini ihmâl eden tâcirler, bir kâr sağlayamadığı gibi, faziletli geceleri gafletle geçiren ahiret yolcusu da zafere ulaşamaz.

Bu gecelerin altısı Ramazan ayındadır ki, beş gecesi Ramazan-ı şerifin son onunda yani yirmisinden sonraki tek gecelerdir. Kadir gecesi de bunlarda aranır. Birisi de Ramazan-ı şerifin on yedinci gecesidir. Bu gecenin sabahı, ‘Yevm-i Furkan’ ve iki ordunun birleştiği Bedir vak’ası günüdür. İbn Zübeyr’e göre de Kadir gecesidir.

Diğer dokuz geceye gelince…

Muharremin birinci ve Âşure geceleri...

Receb’in birinci, on beşinci ve yirmi yedinci geceleri ki, bu son gece Mi’rac gecesidir. Bu geceye mahsus namaz olduğu eserde varid olmuştur. Nitekim hadis-i şerifte Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Bu gecede iyi amellerde bulunan kimse için yüz senelik mükâfat vardır. Her kim bu gecede on iki rek’at namaz kılar, her rek’atte Fatiha-i şerife ile Kur’an’dan bir sûre okur ve her iki rek’at başında oturur ve sonunda selâm verir, sonra yüz kere, ‘Sübhânallâhi ve’l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü va’l-lâhü ekber' der, sonra yüz kere de salavat getirir ve dilediği kadar kendisi için din ve dünyası hususunda dua eder ve oruçlu olarak sabahlarsa, kötülükten başka her ne dilerse, Allahu Teala dilediğini verir.” (Ebû Mûsâ el-Medenî, “Kitâbü Fezâilü’l-Eyyâm”da Hâkim’den nakletmiştir; İmam Gazali, İhyû Ulûmiddîn, Bedir Yay., İst., 1974, Onuncu Kitap: Evrâd ve Geceleri İhyâ, Terc. 1, 1038-39; Ömer Nasuhi Bilmen, B. İslâm İlmihali, Bilmen Basımevi, İstanbul, 1966, Tatavvuu’=Nafile Namazlar, s. 203; Mehmed Zihni Efendi, Nimet-i İslâm, İstanbul, 1320, s. 640)

“Hibetullah’ın isnadı ile Ebu Seleme’den, onun da Ebu Hüreyre ve Selman-ı Farisi’den (r.anhüm) naklen bize verdiği haberde Rasûlüllah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu beyan etmiştir: “Recep ayında bir gün bir gece vardır ki, bir kimse o gün oruç tutsa, gecesinde namaz kılsa, ibadete devam eylese, bir senenin bütün günlerini oruç tutmuş, bütün gecelerini ibadetle geçirmiş sevabı alır. O gün , Receb’in yirmi yedinci günüdür. O gün Rasûlüllah’ın risaletle gönderildiğinin bildirildiği gündür.” (Abdülkadir Geylani, Gunyetü’t-Tâlibîn, Çevr. A. Faruk Meyan, Berekât Yay., İstanbul, 1981, 1, 272-73)

“Bundan 15 sene kadar önce, “Mübarek Gecelere Mahsus Namazlar” başlığı altında kaleme aldığımız bir makalede de şunları yazmışız:

İsmail Hakkı Bursevî (d. H.1060/M.1652 - v. 1137/1725) hazretlerinin –ki 10 ciltlik Ruhu’l-Beyan tefsirinin vs. pek çok kıymetli eserin müellifi, Celveti silsilesine mensup– dünyaya geldiği seneden pek az bir zaman evvel (xvıı. yy. ortaları) İstanbul'da ahâli iki fırkaya ayrılmıştı: Kadızâdeliler ve Sivasîler. Kadızâdeliler medrese âlimlerini, Sivasîler de tasavvuf-tarikat erbabını temsil ediyorlardı. Bunların arasındaki ihtilaf ve niza’ hiçbir şekilde yatışmıyordu. Kadızâdeliler, her yeni çıkan ve yapılan şeye "bid'at" diyerek, şiddetle hücum ediyorlardı. Bunlar; Regaip, Mi’rac, Berat ve Kadir gecelerine mahsus olarak kılınan namazları, meşru’ addetmiyorlardı. Halbuki o namazların makbul olduğunu, İmam Gazalî Ihyâu Ulûmiddîn’inde ve Ebu Tâlibi’l-Mekkî Kutu'l-Kulûb'ünde söylemişlerdi. Kadızâde Efendi ise, o namazların İhyâ'da ve Kutu'l-Kulûb'da mündemiç olduğuna sen bakma, diyordu. Halbuki ona nisbetle Gazali ve Ebu Tâlibi’l-Mekkî’nin aklı daha tam, ilmi daha geniş, keşfi daha mükemmeldi. (Prof. Mehmed Ali Aynî, Türk Azizleri)

Bundan başka, mübarek ceddimiz Fatih Sultan Mehmed (k.s.) İstanbul'da kendi adını taşıyan câmi-i şerifi yaptırdığı vakit, zamanındaki âlimleri toplayarak, mübarek gecelerde kılınan namazlar hakkında istiftâ etmişti (fetva istemişti). Mecliste hazır bulunan Akşemseddin (k.s.) hazretleri, o namazların doğruluğu hakkındaki fikrini söylediği vakit, diğer âlimler de bunu tasdik ettiklerinden, yapılan vakfiyesine; cami imamına, o namazları kıldırması şart olarak derc edilmişti(Vakfiye, S. 250)

Yazımızı, ‘Bugün hâlâ bu münâkaşayı devam ettirmeye çalışan Kadızâdeliler’in müntesiplerine ithaf olunur’ diyerek bitirmişiz.

Görülüyor ki –maalesef– yine aynı cümleyi tekrarlamak durumunda kalıyoruz.

Yine bilindiği üzere nafile namazların cemaatle kılınması mekruh olduğu halde, Şeyhulislâm Ebussuud Efendi merhum fetvalarında, bu namazları cami imamlarının halka cemaatle kıldırıvermelerinin uygun olacağını… Zira öbür türlüsünün yani kendi başlarına kılmalarının avam-ı nâsa meşakkatli geleceğini… ifade etmişlerdir. Şayet bu namazlar, bazılarının dediği gibi bid’at ya da dince ehemmiyetsiz bir şey olsaydı, kendisine II. Ebu Hanife ünvanı layık görülen bir zat neden bu meselenin üzerinde bu derece titizlikle durup, kılınması-kıldırılması yönünde fetva verecekti?

Lütfen biraz insaf, biraz da iz’an…” Bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2670-mubarek-geceler-ve-hususi-zamanlarda-kilinan-nafile-namazlar.html

Ayrıca aşağıdaki linklere de bakılabilir:

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/261-mubarek-gecelerdeki-namazlara-yapilan-itirazlara-cevaplar.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/99-recep-ayinda-kilinan-namaz-hakkinda.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1285-mevlid-kandili-nin-ihyasi-oruc-ve-namaz.html

Go to top