Selamun alekum hocam.Oncelikle calismalarinizdan dolayi size cok tesekkur ediyorum.Benim aklima takilan bir soru var.Dunyada milyarlarca insan yasiyor bunlarin bircogunun farkli ulkesi farkli yasantisi farkli cevresi oluyor.Tum bunlar insanin farkli seyleri dusunmesine sebeb olabiliyor.Ben bikac ornek vermek istiyorum 1-Ben istanbulda okuyorum.okulda oyle cesit insanlar var ki hic biseylerden haberi yok ailesi her seyi ona farkli ogretmis farkli inanca sahip insanlar .Ben ise muhafazakar bir aileden  dogdum .Aramizda cok fazla kultur farkliligi var .diger aileden yetisen cocuk nasil benlee exit sanslara sahip olabiliyor 2-bazilari bu soruyu nasip seklinde yorumluyor .Nasip meselesi ise nasibi olmayanin sucu ne ? 

Soru:Yusuf tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Sordukların yeni şeyler değil. Mu‘tezile’nin sapkın kollarından ve hadis-i şerifte ümmetin Mecûsileri diye anlatılan Kaderiye ve Cebriye’nin öteden beri sürüp gelen belli nakaratlarıdır. Keşke Ehl-i Sünnet Akaidi’ni hiç olmazsa temel olarak okumuş olsaydın ve bu meselelere kafanı takmasaydın. Biz de bunları tekrar-tekrar anlatmak zorunda kalmasaydık… Maamafih yapman gereken şey çok basitti: Hemen her seferinde ısrarla hatırlatıp anlatmaya çalıştığımız gibi, “kader”, “kısmet”, “nasip” yazıp site içinde araştırabilir, yapılan açıklamalara, verilen cevaplara rahatlıkla ulaşabilirdin. Her ne ise, sorularına kısa-kısa temasla ilgili linkleri verelim, siz de onları dikkatlice okuyunuz. Ancak bu noktada Hz. Ali Efendimizin (r.a.) unutulmaması gereken ikazını da hatırlatmadan geçmek istemem: “Kader mevzuu uçsuz bucaksız bir derya gibidir, dalan boğulur!” Binaenaleyh bu sahaya fazla dalmamak, meseleyi iman-inanç merkezinde noktalayıp bağlamak en doğru ve en sıhhatli yoldur.

Gelelim sorularınıza…

1. Bir defa Allahu Teâla’nın Hâlık (yaratıcı), O’nun dışındaki her şeyin ise mahlûk (yaratık) olduğunu unutmamamız lâzım. Hâlık-ı Zû’l-Celâl olan Allah, yaptıklarından dolayı hiçbir şeye ve hiçbir kimseye karşı sorumlu değildir. O’nun, dilediğini dilediği gibi yapmasına hiçbir şey engel olamaz. Keza O âdil-i mutlaktır, onun hükümlerinde asla zulüm-haksızlık olmaz, böyle bir şey söz konusu dahi edilemez. Buna böyle inanmamız gerekiyor. Ayrıca yaratıklardan herkesin sorumluluğu da, sahip olduğu imkân ve nimet mukabilidir, öyle düşündüğünüz gibi alesseviye herkese aynı değildir. Detaylar için bk.

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2559-hasr-suresinin-son-3-ayeti.html (Bu yazıda özellikle 2. Maddeyi dikkatle okuyunuz.)

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/585-peygamberimizden-haberi-olmayanlarin-ahiretteki-durumu.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/3807-ebu-leheb-zaman-ve-kader-mevzuu.html 

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1934-imani-takviye-ve-vesveseden-kurtulmak.html

2. İkinci sorunuz nasiple, yani gene kader-kısmetle alakalı… Bunun hakkında da yazılar-cevaplar mevcut sitemizde. Meseleyi özetleyip ardında da ilgili linkleri veremekle yetinelim.

Bilindiği üzere Allahu Teâla hiç kimseyi nasipsiz, yani kâfir olarak yaratmamıştır. O, geçmiş ve gelecek her şeyi, ezelî ve ebedî ilmiyle bilir. Mesela, bir kâfirin ebedi kâfir kalıp kalmayacağını da, olacak şeylerin nasıl olacağını da eksiksiz bilir.

Cenab-ı Hak, insanların başlarına ne geleceğini bildiği için, bunları Levh-i Mahfûza yazmıştır. O’nun, bazı kimselerin nasipsiz olacaklarını bildirmesi, onların, kendi arzularıyla küfür üzere kalmayı tercih ettikleri ve iman etmek istemedikleri içindir. Yoksa bunların kâfir olması, Hz. Allah haber verdiği için değildir. Kur’an-ı Kerim’de buyrulmuştur ki:

 “Nefse ve onu biçimlendirene (iman-amel, isyan ve itaat kabiliyeti yani bunlardan birini seçme hakkı-hürriyeti, irade-i cüz’iyye veren Zât’a), sonra da ona kötülük ve takvâ kabiliyetini verene yemin olsun ki, elbette nefsini temizleyip parlatan kurtulmuştur. Onu kirletip gömen de ziyan etmiştir.” [Şems suresi, 7-10]

İnsan, irade-i cüz’iyyesini (özgür iradesini) dilediği yöne kullanmakta serbesttir, ne hidayet ne de dalâlet yönünde mecbur değildir. Yani irade-i cüz’iyye, iyiliğe kullanılırsa Hz. Mevlâ iyilik yaratır, kötülüğe kullanılırsa kötülük yaratır. Kul irade-i cüz’iyyesini kullanıyor, O da yaratıyor. 

Hâsılı, iyilik isteyene iyilik veriyor, o nasipli oluyor. Kötülük isteyene kötülük veriyor, o da nasipsiz oluyor. Burada bir icbar yoktur, asla zorlama söz konusu değildir. Yani Allahu Teâla ve Tekaddes Hazretleri zorla günah işletmiyor, zorla Cehenneme atmıyor kulunu... Günah işleyen, yanlış yolda olup imansız giden, suçu kaderine yükleyemez, bu kökten-temelden yanlış ve bozuk bir düşüncedir.

Bunun geniş açıklamaları için de bkz.

http://www.halisece.com/islami-makaleler/318-imanin-altinci-sarti-kadere-inanmak.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/585-peygamberimizden-haberi-olmayanlarin-ahiretteki-durumu.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1210-nasip.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2934-kismet-meselesi.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2688-kaza-kader-intihar-etmek.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/867-sansli-olmak.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1033-sans-kelimesinin-kullanimi-hk.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2338-ecel-ve-kader.html

Go to top