Halis ECE Hoca Efendi, 24 Kasım 2018 tarihinde vefât etmiştir. Karacaahmet Mezarlığı, 5.Ada kısmına defnedilmiştir. Cenâb-ı Hakk mekânını cennet eylesin. Geride kalanlarına da, sabr-ı cemîl ihsân eylesin.
Not: Siteye soru gönderme işlemi kaldırılmıştır. Arşiv niteliğindeki yazılarından ve soru-cevaplarından istifâde edilmesi temennîsiyle...
Halis ECE
“... Şeytan dedi ki: '... onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler.” (Nisâ, 4/118-119)
Abdullah b. Mes’ud’dan (r.a.) rivayet olunan ve yazımızın başlığında geçen üç meseleyi de içine alan hadis-i şerif şöyledir:
“Leane’l-lâhü’l-vâşimâti ve’l-müstevşimâti, ve’n-nâmisaati ve’l-mütenemmisaati, ve’l-mütefellicâti li’l-hüsni’l-mğayyirâti halka’l-lâhi.”
Meali: “Güzelleşmek (estetik) için dövme yapan ve yaptıran kadınlara, kaşlarından (yüzünden tüy) yolan ve yolduranlara, dişlerini seyreltip inceltenlere, böylece Allah’ın yarattığı şekli değiştirenlere Allah lânet etmiştir.” (1)
Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) bu sözü, Benî Esed kabilesinden Ümmü Yâkup (asıl ismini tesbit edemedik) lakaplı bir kadının kulağına gelmiş. Ümmü Yâkup (r.anha) Kur’an-ı Kerimi okumayı biliyordu. Hemen hadisi rivayet eden Abdullah’a (r.a.) gelerek şöyle dedi:
- Ne o senden kulağıma gelen söz! Sen, güzellik için Allah’ın hılkatini değiştirip dövme yapanlara-yaptıranlara, kaşından-yüzünden kıl yolan-yolduranlara, dişlerini törpületenlere lânet etmişsin. Hz. Abdullah da,
- Rasûlüllah’ın (s.a.v.) lânet ettiklerine ben neden lânet etmiyecekmişim! Hem bu Allah’ın Kitabı’nda vardır, cevabını verdi. Kadın,
- Yemin olsun, ben Mushaf’ın iki kapağı arasındakileri (Kur’an’ın tamamını) okudum; ama bunu bulamadım, (böyle bir şeye rastlamadım) dedi. Abdullah,
- Hakikaten onu okudunsa, mutlaka bulmuşsundur. Allah azze ve celle, “Rasûl size ne getirdiyse-verdiyse onu alın, sizi neden nehyetti-yasakladı ise ondan da hemen sakının-vazgeçin”(2) buyurmuştur, karşılığını verdi. Kadın,
- Gerçekten şimdi ben, senin hanımının üzerinde bundan bir şey görüyorum, dedi. Abdullah,
- Git de bak, cevabını verdi. Bu konuşmanın hemen ardından kadın, Abdullah’ın hanımının yanına girdi; fakat, (ileri sürdüğü hususlardan-vasıflardan) bir şey göremedi. Ve (tekrar) Abdullah’ın yanına gelerek,
- Bir şey görmedim, dedi. Abdullah,
- Bana bak, bu olsaydı biz onunla bir arada olamazdık, karşılığını verdi. (3)
***
Dilerseniz şimdi de hadis-i şerifte geçen tabirlerin tahliline gelelim.
“Vâşimât”, vâşime’nin cem’idir (çoğulu). Vâşime, elinin üstüne, bileğine veya dudağına veşim yaptıran kadındır. Türkçemizde buna dövme diyoruz. Basit manada, iğne ve benzeri aletle cilt delinerek altına sürme ya da benzeri bir şey doldurulur. Böylece vücuttaki o bölge, kalıcı bir renk alır. Toplum içinde gördüğümüz, basında-medyada sıkça karşılaştığımız üzere bazıları kollarına, omuzlarına, sırtlarına, vücutlarının muhtelif yerlerine değişik şekiller, farklı hayvan resimleri bile nakşettirmektedirler. Halbuki dinimizce dövme, kadına da erkeğe de, yapana da yaptırana da haramdır.
“Nâmisaat”, yüzden kıl yolan kadınlar demektir. “Mütenemmisaat” ise, yüzünün kılını yolduran kadınlar manasınadır. Âlimlerin açıklamalarına göre, kadınların yüzünde sakal ve bıyık biterse onları yolmak haram değil, bilakis müstehaptır. Fakat kaş, kirpik ve yüzün etrafından kıl yolmak ise haramdır.
“Tefellüc”, güzelleşmek maksadıyla ön dişleri törpüleyerek aralarını açmak anlamınadır. Bu maksatla dişlerini törpületenlerle bu işi yapanlar (törpüleyenler), ortak haram işlemiş olurlar. Ancak bu ameliye, dişi tedavi yahut bir kusuru giderme maksadıyla yapılırsa günahı yoktur.
Ümmü Yâkup namındaki kadının, hilkat (yaratılıştaki şekli) değiştirenlere Kur’an-ı Kerim’de lânet edildiğini görmedim demesi, Kur’an’da bunlara, doğrudan doğruya lânet bulunmadığındandır. Fakat Allah Teala Rasûlü’nün getirdiği her şeyi almak, yasakladığı her şeyi de bırakmak gerektiğini net bir şekilde açıklamıştır. Hadis-i şerifte söz konusu edilen fiilleri de Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) yasaklamış, yapanlara-yaptıranlara lânet okumuştur. Onun emir ve yasaklarına uymak Allah’ın emri olduğuna göre, Onun lânetledikleri de Allah nazarında mel’ûn olur. İşte bu durumu tesbit, talim ve telkin için Abdullah b. Mes’ûd (r.a.), kadına âyetle cevap vermiştir.
Ayrıca Allah’ın yarattığı şekli değiştirenler zaten zalimlerdir. Zalimlere ise Allahu Teala Kur’an-ı Kerim’de açıkça lânet etmiş ve “Bilin ki, Allah''ın lâneti zalimlerin üzerinedir!” (4) “Onlar hem bu dünyada hem de kıyamet gününde lânete tâbi tutuldular” (5) buyurmuştur. Kadın Hz. Abdullah’tan bu susturucu cevabı alınca, bu sefer onun hanımının (Zeynep binti Abdullah’ın r.anha) da bu işleri yaptığını zannederek, ‘Senin hanımın da halen bu işleri yapıyor’ demişse de, Hz. Abdullah hanımının öyle bir şey yapmadığından emin olduğu için kadına, ‘Git bak’ demiş, neticede kadının zannettiği şeylerden hiç birinin yapılmadığı ortaya çıkmıştır. Hz. Abdullah’ın, 'Bu olsaydı biz onunla bir arada olmazdık' sözünün manası, ‘Böyle bir şey olsa, bir an bile kapısında tutmayıp boşayacağını’ anlatmaktır.
***
Hasılı; güzelleşmek için fıtratı bozacak şekilde yapılan bu fiiller, dinimizce yasaklanmıştır. Bir başka ifadeyle; bunların haram olması, sırf güzelleşmek için yapılmış olmalarındandır. Esas itibariyle bir sağlık probleminden kurtulmak gibi bir şey söz konusu değildir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “Allah o şeytana lânet etti. Ve o da, ‘Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de, hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah''ın yaratışını değiştirecekler’ dedi. Kim Allah''ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur. Şeytan onlara va’d eder ve onları boş umutlarla oyalar. Oysa şeytanın onlara va’di, aldatmadan başka bir şey değildir.”(6) Bu ayetlerden de anlıyoruz ki; tedavi maksatlı bir ihtiyaç yokken böyle bir şeyi yapmak, hem şeytanın maskarası olmaktır, hem de Allah’ın beğenerek yarattığı biçimi (fıtratı-hılkati) bozmaktır. Ayrıca İslâm’ın şiddetle yasakladığı isyan ve israf manasını da taşır. Malumdur ki bunların hepsi de haram olan şeylerdir.
***
İmam Nevevi (rh.) demiştir ki; sakalı, bıyığı, alt dudakaltı tüyleri biten kadınların, bu tüyleri yolması lânetten müstesnadır, o çerçeveye girmez, hatta onun bunları yolması müstehaptır. (7) İbn Hacer (rh.) ise, bunun kocasının iznine bağlı olduğunu ilave eder. Kaşı dışında tüy yolma-kazıma, tırnak törpüleme, kızıllama (ruj gibi) şeyler kocanın izni ile olursa caizdir; çünkü bunlar zinettirler. Kocasına karşı süslenmek anlamınadır. Taberi (rh.) şöyle bir rivayet nakleder: Güzelleşmeyi (makyajı) seven genç bir kadın Hz. Aişe validemize (r.anha) geldi ve, ‘kadın kocası için alnındaki tüyleri yolabilir mi?’ diye sordu. O da, ‘Seni rahatsız eden şeyleri giderebildiğin kadar gider’ dedi.(8) Çünkü yapılan bu işlem, Allah’ın normal olarak yarattığı ve görmek istediği fıtratı, yaratılış biçimini değiştirmek değildir. Çeşitli rahatsızlıklardan dolayı bozulan kadınlık fıtratını düzeltmek manasını taşımaktadır. Kadın böylece, eğer istiyorsa kocasının süslenme arzusunu da yerine getirmiş olur. Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere bu da müstehaptır. Ayaklardaki anormal kılları yolmak için de aynı şey söylenebilir. Ancak bütün bunları kadın, başkalarına güzel görünmek maksadıyla değil, sadece kocası için yapacak; aksi takdirde haram olur.
***
Son olarak şunu da belirtelim ki, fıtrata uygunluk için yapılan tüm ameliyatlar-tedaviler elbette ki caizdir, hatta İslâm’ın emridir. Nitekim bir muharebede, sahabeden, burnu kesilen Afrece’ye (r.a.), Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.), altından bir burun taktırmasını söylemiştir.(9) Nakşibendî yolu Müceddidîn kolu silsilesinin 33. ve son halkasını teşkil eden Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleri de, “Sıhhate i'tina, akdem-i ferâizdendir” yani kişinin sağlığına dikkat etmesi, farzların en önde gelenlerindendir, buyurmuşlardır.
DİPNOTLAR
(1) Buhari, Sahih, Tefsir 4, Libas 82, 83, 84, 85-87; İbn Mace, Sünen, Nikâh 52; Dârimi, Sünen, İsti’zân 19; Ebû Davud, Sünen, Teraccul 5; Nesâi, Zinet 24-26; Müsned, 1, 415-434; Tirmizi, Sünen, Edeb 33;
(2) Haşr suresi, 59/7
(3) Müslim, Sahih, Libas 33, Hadis No: 120, Sahîh-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Ahmed Davudoğlu, Sönmez Neşriyat, İstanbul, 1978, 9, 510-511.
(4) Hud, 11/18.
(5) Hud, 11/60.
(6) Nisa, 4/118-120.
(7) Münavi, Feyzu’l-Kadir, 5, 373.
(8) İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 10, 378.
(9) Tirmizi, Sünen, Libâs 31; Nesî, Sünen, Zinet 41.