Halis ECE Hoca Efendi, 24 Kasım 2018 tarihinde vefât etmiştir. Karacaahmet Mezarlığı, 5.Ada kısmına defnedilmiştir. Cenâb-ı Hakk mekânını cennet eylesin. Geride kalanlarına da, sabr-ı cemîl ihsân eylesin.
Not: Siteye soru gönderme işlemi kaldırılmıştır. Arşiv niteliğindeki yazılarından ve soru-cevaplarından istifâde edilmesi temennîsiyle...
Halis ECE
Hicrî ikinci binin müceddidi İmâm-ı Rabbânî (k.s) hazretleri, yazdıkları bir mektupta bu mevzûda şunları ifade ediyorlar:
“(Malum olduğu üzre) Cehennem azâbının sonsuz oluşu, küfrün cezâsıdır.’ Bu söze mukabil eğer şöyle bir sual sorulursa;
– “Bir kimse, imânı olmakla beraber, küfür merâsimini icrâ eder veya küfür ehlinin merâsimine saygı gösterirse; âlimler, onun kâfir olduğuna hükmeder... Fiilinden dolayı onu, mürtedlerden sayar. Hint Müslümanlar’nın ekserisi ise bu belâya müptelâdır (kâfirlerin töre ve törenlerine düşkündür)! Binâenaleyh âlimlerin fetvâları gereğince o kişinin, âhirette, ebedî bir azap ile cezalandırılması lâzımdır. Halbuki sahih haberlerde bildirildiğine göre, ‘Kalbinde zerre kadar bir imanı olan kimse, ebedî olarak azapta kalmaz, cehennemden çıkar.’ Peki, size göre bu mes’elenin hakikati nedir?
Cevaben derim ki:
– “Eğer o şahıs, sırf kâfir ise yani zerre miktarı da olsa bir imana sahip değilse, onun nasîbi ebedî azaptır!.. Allah sübhânehû bu azaptan bizleri korusun! Şayet bu küfür merâsimlerini yapmasına rağmen, kalbinde zerre kadar bir iman varsa, gene cehennemde azap olunur; lâkin, bu zerre miktarı imanın bereketi ile cehennemde ebedi kalıp orada yerleşmekten kurtulması ümit edilir...
“Bir kerresinde hasta bir kimsenin ziyaretine gitmiştim. Ölümü yaklaşmıştı... Hâline teveccüh (mânevî durumunu kontrol) ettiğimde, kalbinin şiddetli zulmetler içerisinde olduğunu gördüm... Ve bu zulmetlerin kalkması için ne kadar teveccüh (mânevî gayret sarf) ettiysem de kalkmadı!.. Ancak nice teveccühten sonra anlaşıldı ki, bu zulmetler, kendisinde gizli bulunan küfürden neş’et etmektedir. Bu küdûratın menşei (bulanıklığın kaynağı) de, küfür ehli ile olan karşılıklı sevgi ve dostluklardır. Ve anladım ki, bu zulmetlerin giderilmesi için teveccüh etmek uygun değildir. Çünkü, onun bu zulmetlerden temizlenmesi cehennem azabına bağlıdır ki, bu da küfrün (ve kendisinde küfür kokusu, sıfatı bulunan günahların) cezasıdır.
“Ve yine anlaşıldı ki, o kişi, sâhip olduğu zerre miktarı imanın bereketi ile cehennemde ebedî kalmaktan kurtulacaktır.
“Bu hâli onda gördükten sonra hâtırıma geldi: Bunun namazını kılmak câiz midir, değil midir? Teveccühten sonra (bu sorunun cevabı da) belli oldu ki, onun namazını kılmak câizdir. Yani, imanları olmakla beraber ehl-i küfrün âdetlerini icrâ eden, onların muayyen günlerine saygı gösteren Müslümanları, bugün olduğu gibi, kâfirler arasına ilhak etmek doğru olmaz; münasip olan, onların namazlarını kılmak ve işin sonunda, ebedî azaptan kurtulmalarını ümit etmektir.
“Buraya kadar anlattıklarımızdan da anlaşıldı ki, kâfirlere af ve mağfiret yoktur, onlar bağışlanmazlar. ‘Şüphesiz Allah Teâlâ, kendisine şirk koşanları bağışlamaz.’(1)
“Kişi, şayet katıksız kâfir ise, küfrünün cezası cehennemde sonsuz azaptır. Eğer günahlarına rağmen, zerre miktarı da olsa bir imanı varsa, onun cezası muvakkat (geçici bir süre) azaptır. Diğer büyük günahları ise, Allah Teâlâ dilerse bağışlar, dilerse azap eder.
“İleride mâhiyeti-hakikati anlatılacağı üzere, Fakîr’in (İmâm-ı Rabbâni) kanaatine göre; cehennem azâbı ister muvakkat, isterse ebedî ve devamlı olsun, küfre ve küfür sıfatlarına mahsustur.
“Büyük günah sahiplerine gelince...
“Günahlarının bağışlanması için tevbeye muvaffak olamadıkları gibi, şefaate, mücerret af ve ihsâna da kavuşamamış kimselerin günahlarına, dünyevî elem ve ıztıraplarla, ölüm sarhoşluğunun şiddetli sıkıntıları da keffâret olamıyorsa; bunun gibi kimseler için şöyle ümit olunur: Onlardan bir kısmına kâbir azabı ile iktifâ edilir. Diğer bir kısmı ise, günahlarına karşılık, kabir azabı ile birlikte kıyâmetin korku ve şiddetlerine dûçar kılınır!.. Böylece, bunlar için de cehennem azâbına ihtiyaç kalmamış olur.
“Allah Teâlâ’nın, ‘O kimseler ki, imân ettiler, imanlarına da zulmü karıştırmadılar. İşte onlar için emniyet vardır.’(2) âyet-i kerîmesi şu anlatılan mânâyı te’yid eder. Bu âyet-i celiledeki ‘zulüm’den maksat, şirktir (yani imanlarına şirki karıştırmadılar demektir). Bütün işlerin hakikatini en iyi bilen Allah sübhânehûdür.
“Eğer denilirse ki:
– “Küfür dışında bazı günahların cezası hakkında, ebedî cehennem azâbı tehdidi geldi. Niktekim Allah Teâlâ buyurdu ki, ‘Bir kimse, bir mü’mini taammüden öldürürse, onun cezası, içinde ebedî kalmak üzere cehennemdir.’(3)
“Bir hadîs-i şerifte de şöyle gelmiştir:
‘Taammüden (bilerek-kasten) bir kimse, bir vakit namazını kazaya bıraksa, cehennemde 80 bin sene kalacaktır.’
“Bütün bu mânâlar gösteriyor ki, cehenmem azâbı sadece kâfirlere mahsus değildir.
“Bu suâle de şöyle cevap veririm:
– “Katil hakkında gelen mânâ, bu öldürmenin helâl sayılması durumuna göredir. Müfessirlerin de anlattıkları gibi, haram olan bu katli helâl sayan kâfir olur (ve cezâsı da ebedî olarak cehennemde azap olunmaktır).
“Cehennem azâbıyla tehdit edilen, küfür dışındaki diğer günahlara gelince; bunlar da küfür sıfatı şâibelerinden (eser ve nişanlarından, kir ve lekelerinden) uzak ve temiz olmayanlardır. Meselâ o günahı hafife almak, küçük görmek ve aldırış etmeden yapmak, şer’î emir ve yasakları hakir görmek gibi.
“Şefâatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir.’ ‘Ümmetim, rahmete nâil olmuştur; onlara âhirette azap yoktur’ meâlinde gelen hadîsi şeriflerle ‘O kimseler ki iman ettiler, imanlarına da zulmü (şirki) karıştırmadılar. İşte onlar için emniyet vardır’ meâlindeki âyet-i kerîme, izah edilen mânâyı te’yid eder...”(4)
DİPNOTLAR
(1) Kur’ân-ı Kerim, Nisâ sûresi, 48.
(2) Kur’ân-ı Kerim, En‘âm sûresi, 82.
(3) Kur’ân-ı Kerim, Nisâ sûresi, 93.
(4) el-Mektûbat, 1, 266.