Halis ECE Hoca Efendi, 24 Kasım 2018 tarihinde vefât etmiştir. Karacaahmet Mezarlığı, 5.Ada kısmına defnedilmiştir. Cenâb-ı Hakk mekânını cennet eylesin. Geride kalanlarına da, sabr-ı cemîl ihsân eylesin.
Not: Siteye soru gönderme işlemi kaldırılmıştır. Arşiv niteliğindeki yazılarından ve soru-cevaplarından istifâde edilmesi temennîsiyle...
Halis ECE
“Keffâret”; bir şeyin üzerini örten veya onu izâle edip yok eden şeydir. İslâm fıkhı ve hukuku ıstılâhında ise, kendisi ile günah örtülen veya giderilen şey demektir.
Cenâb-ı Hak, kullarının yaptıkları bazı hata ve kusurları birtakım vesîlelerle örtmekte ve affetmektedir. İşte bu vesîlelere “keffâret” deniliyor. “Eğer kitap ehli inanıp (Allâh'ın azâbından) korunsalardı, onların kötülüklerinden vaz geçerdik ve onları nimeti bol cennetlere sokardık” (1) mealindeki âyet-i kerimede geçen “keffernâ” kelimesi, izâle etmek ve gidermek mânâsınadır. Yani Cenâb-ı Hak, Müslüman olmaları şartıyla Ehl-i Kitabın daha önce yaptıkları hata ve kusurlarının affedileceğini ve üzerinde durulmayacağını açıklamaktadır. Nitekim “Gündüzün iki tarafında (sabah-akşam) ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl; çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu ibret alanlara bir öğüttür” (2) âyet-i celilesi de, iyiliklerin kötülükleri yok edeceğini haber vermektedir. Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.) ise, büyük günahlardan kaçınıldığı sürece, bir namaz, öteki namaza kadar küçük günahlara keffârettir, buyurmuşlardır.
***
Her insan, beşer olmak hasebiyle (yaratılışı icabı) zaman zaman ibâdetleri terketmek (zünûb) veya yasak olan şeyleri yapmak (ma‘siyet) suretiyle günah işleyebilmektedir. Bu günahlar sebebiyle de, zâhiren-bâtınen rahatsız ve huzursuz olmaktadır. İşte bu huzursuzluktan kurtulmanın çaresi olarak Mevlâmız; bir kısım günahlarımızın örtülmesi, silinmesi için keffâreti emrediyor. Binaenaleyh keffâret, işlenen suça-günaha mukabil bir nevi ceza ve aynı zamanda ibâdet mâhiyeti de bulunduğundan, günahların bağışlanmasına vesîle olmaktadır.
***
KEFFÂRETİN KISIMLARI
İslâm hukukunda keffâretler, başlıca beş kısma ayrılır:
1. Oruç keffâreti,
2. Yemin keffâreti,
3. Katil keffâreti,
4. Zıhar keffâreti,
5. Tıraş keffâreti.
***
ORUÇ KEFFÂRETİ (KEFFÂRET-İ SAVM)
Ramazan orucunu tutarken, meşru‘ hiçbir özrü olmaksızın, orucunu bozup günah işleyen kimseye, bozduğu bu oruca karşılık, keffâret yoluyla, işlediği bu günahını affettirme imkânını bahşetmiştir Yüce Mevlâmız. Bu da;
a) Köleliğin bulunduğu devirlerde, İslâm'ın köleliği tasfiye etme gâyesine mâtuf olarak, müslim veya gayr-i müslim bir köle âzât etmektir.
b) Şayet köle âzât edecek kadar zengin değil, veya kölelik sistemi ortadan kalkmış ise, o takdirde; ara vermeksizin iki (kamerî) ay süreyle, oruç tutmak zorundadır. Bu iki ayın toplam günleri 60 olabileceği gibi, 60'tan aşağı da olabilir. Meselâ, recebin evvelinde başlayıp, şâbanın sonunda iki ayı ikmâl etmiş, dolayısıyla keffâreti tamamlamış olur. Geriye kalır bozulan tek günün kazâsı. Eğer önündeki ay ramazan ayı olmasaydı, onu da ilâve edebilirdi. Ramazan ayına girdiğine ve bu ayda da farz olan ramazan orucundan başka bir oruç tutamayacağına göre, kalan bir günlük kazâ orucunu bir başka zamanda tutabilir. Zira kazâ orucunun keffârete bitişik olması şart değildir.
İnsanlar arasında yaygın olarak söylenen “altmış bir gün” (altmısı ceza biri kaza) tâbirine gelince; halk, keffâret için olan iki ayı 60 gün kabul etmekte ve buna bir günlük kazâyı da ilâve ederek böyle söylemektedirler. Keffâret orucuna şayet kamerî ayın başından başlanmayacak olursa, ilk ay üçüncü aydan ikmâl edilmek üzere 30 gün hesap edilir. İkinci ayda ise, ayın tamamı kaç gün ise ona itibar olunur. Eğer ikinci ay 30 çekiyorsa, birinci ayı da 30'a tamamlaması icap ettiğine göre, o takdirde keffâret ile kazânın toplamı 61 gün eder.
Eğer kişinin, keffâret orucunu tutmaya da gücü yetmezse, altmış fakiri sabah-akşam doyurması gerekir. 60 fakiri, bir günde iki defa doyurmak gerekir. Hepsine aynı gün yedirmek şart değildir. Bir fakiri her gün iki defa doyurmak üzere 60 gün veya her gün bir defa doyurmak üzere 120 gün yedirmek de olur. Bunu altmış fakire birer fidye (sadak-i fıtır miktarı) vererek (temlik) suretiyle de îfa edebilir.
***
TIRAŞ KEFFÂRETİ
Hac için ihrâma giren mü'min, hiçbir özrü olmaksızın, saçlarını vaktinden önce kestirirse, dînî bir günah işlemiş sayılmaktadır. Bunun için keffâret ödemesi gerekir. Bu da üç günlük oruçtan ibârettir. Bu oruçların birbiri ardına tutulması şart değildir, ayrı ayrı günlerde de tutulabilir.
***
YEMİN KEFFÂRETİ
Verdiği sözde durmak ve ettiği yeminin îcâbını yapmak dînî bir vecibedir, vazifedir. Her mü'min bu vecibeyi yerine getirmekle mükelleftir. O bakımdan herhangi bir Müslüman, yemin eder, daha sonra da bu yeminini bozarsa, keffâret ödemesi gerekir.
Kur‘ân-ı Kerim'de, “Allah sizi, yeminlerinizdeki lağvden (kasıtsız olarak yaptığınız yeminden) ötürü mes‘ûl tutmaz. Fakat bilerek yaptığınız yeminden dolayı, sizi mes‘ûl/sorumlu tutar. Bunun keffâreti (yani cezası), âilenize yedirdiğinizin orta derecesinden on fakiri yedirip doyurmak, yahut onları giydirmek yahut da bir köleyi hürriyete kavuşturmaktır. Bunu bulamayan kimse de, üç gün oruç tutsun. İşte bu, yemin ettiğiniz (ve sonra bozduğunuz) vakit, yeminlerinizin keffâretidir...” (3) buyurulmaktadır.
Burada oruç hariç diğer keffâret çeşitleri, sondan başa doğru olacaktır. Yani;
1. Önce köle âzât etmek,
2. sonra giydirmek,
3. sonra da yedirmektir. Bunlardan hiç birine gücü yetmeyen kişi ise,
4. oruç; yani peşpeşe üç gün oruç tutacaktır. Orucun arası -hayız dahil- hiç bir özür sebebiyle kesilmez, kesilmesi halinde yeniden başlanması gerekir.
***
KATİL KEFFÂRETİ
Adam öldürmek cinâyetine İslâm hukukunda, “katil cinâyeti” denir. Bu da; kasten öldürme, kaste benzeyen öldürme, hata yoluyla öldürme, hata yerine geçen öldürme, sebep olarak öldürme olmak üzere beş kısma ayrılır.
İslâm hukukuna göre, bir insanın diğer bir insanı öldürmesi büyük günahlardandır. Ancak bir Müslüman kasten değil de, hataen bir Müslüman veya zimmîyi öldürürse, bu takdirde keffâret ödemesi lâzımdır. Bunun keffâreti de, orucun keffâreti gibidir.
***
ZIHAR KEFFÂRETİ
Evli bir kişinin, hanımını veya onun herhangi bir uzvunu, kendisine ebediyyen haram olan birinin bedeninin tamamına, veya herhangi bir uzvuna/organına benzetmesine İslâm fıkıh ıstılâhında (terminoloji) “zıhar” adı verilir.
Böylece o insan, kendisine helâl olan bir şeyi haram olarak göstermiş olmaktadır. Bu durumdaki bir Müslüman'a, zıhar keffâretini yerine getirmeden hanımıyla cinsî yakınlıkta bulunması helâl olmaz. Bu onun için bir günahtır. Bu suçtan kurtulması için, keffâret ödemesi gerekmektedir. Zıhar keffâreti de, orucun keffâreti gibidir. (*)
DİPNOTLAR
(1) Kur’ân-ı Kerim, Mâide sûresi, 65.
(2) Kur’ân-ı Kerim, Hûd sûresi, 114.
(3) Kur’ân-ı Kerim, Mâide sûresi, 89.
(*) Fıkhî bilgilerle ilgili istifade edilen kaynaklar; Düreru’l-Hukkâm fî Şerhi Gurari'l-Ahkâm, Şerhu Nûru’l-İzah, Merakı’l-Felah, Nimet-i İslâm gibi temel Hanefi fkhına ait eserler ile Büyük İslâm İlmihali vb. ilmihal kitapları.